Çanakkale; Boğazı Gözlerken


Eceabat İskelesi’nden karşı kıyıya geçerken kentin cılız ışıkları boğazın serin sularına yansıyor. Gecenin son demlerinde kente varır varmaz, sessizliğe bürünmüş kordonda geziniyorum. Kısa kordonda yer alan iki iskele gecenin sakinliğine inat durmadan işliyor.
Yazı: Mehmet Sait Taşkıran / Fotoğraf: Umut Kaçar
İskelenin birinden Eceabat’a diğerinden tam karşıda duran Kilitbahir İskelesi’ne vapurlar kalkıyor. Gün doğmadan hava, rüzgârıyla ünlü bölgede poyrazla birlikte daha bir soğuyor. Kordonda yer alan işe erken başlamış kahvelerden birine oturuyorum. Hemen solumda askeri alanın sınırları içinde yer alan şimdilerde Deniz Müzesi olarak kullanılan bina ve büyükçe bir müze park yer alıyor. İsmi konumuyla özdeş olan Donanma Çay Bahçesi’nden gün doğmaya başlarken boğazı izliyorum. İrili ufaklı gemiler, şilepler küçük balıkçı tekneleri geçiyor. Karşı kıyının, Gelibolu Yarımadası’nın en ucunda bir dönem destanların yazıldığı şehitlikler seçilebiliyor. Boğazın sessizliğine kulak verince gizemli sulardan koca bir tarihin fısıltıları geliyor.
Ozan Homeros’un dizelere döktüğü Troia Savaşı’nın, şölenlerin tertiplendiği İda Dağı’nın, Çanakkale Savaşları’nda yazılan destanların sahneleri siluet olup boğazın sularına yansıyor. Güneş doğmaya başlarken kordon boyu sessizlik de kayboluyor. Ellerinde simitlerle kahvaltılıklarla çay bahçelerine gelen öğrenciler, işbaşı öncesi boğaz kenarında çay içmeye gelen esnaf ahali ve gazeteleri ellerinde yaşlılarla kordon canlanıyor. Bugüne kadar daha çok savaşlarla anılan kentin dokusunu, kültürünü, insanını merak edip denize açılan sokakları gezmeye başlıyorum.
Kıyıya paralel Eski Balıkhane Sokağı’nı kesen yoldan kentin içine doğru ilerliyorum. Karşılıklı küçük şirin dükkânların sıralandığı uzunca bir çarşı çıkıyor karşıma. Çarşıyla birlikte kalabalık da giderek artıyor. Kentin insanlarından biriymiş gibi kalabalığa karışıp çarşıda oyalanıyorum. Çarşının girişinde Fetvane Sokak’ın bittiği yerde Çanakkale Kent Müzesi’ni fark edince oyalanmayı bırakıp müzeye giriyorum. Bir kenti keşfetmeden önce müzesini gezmek o kentin geçmiş zaman ruhunu hissetmeyi sağlar. Geçmişe belgeleriyle tanık olmak da insana o kentte yaşamışlık duygusunu verir. Müzeye girer girmez aynı hisle doluyorum. Müzenin giriş katı sergiler için ayrılmış galeri olarak kullanılıyor. Üst katlara çıktıkça kente ait çeşitli arşivler, kent insanının geçmişten bugüne kullanageldiği eşyalarla etnografyayı ve kültürel öğeleri yansıtan hemen her şey sergileniyor.