Hayri Dev’in Mikromüziği “Masıt Kırıkları”


Geçtiğimiz Temmuz ayında 85 yaşındayken yaşamını yitiren Hayri Dev, 2010’da “UNESCO Yaşayan İnsan Hazinesi” ödülüne layık görülmüş kendi yaptığı çalgıları ve yetiştirdiği öğrencileriyle Ege’nin en bozulmamış müziğini köyü Masıt’ta sürdürmüştü. Isırgana tel takıp çalan çocuktan UNESCO ödülü alan yaşlı Koca Usta’ya evrilen yaşamı yurt dışında verilen konserler ve ödüllü belgesellerle taçlanmıştı.
Yazı: Yusuf Erkan / Fotoğraf: Umut Kaçar
Bir köy düşünün ki söylenen türküler sadece o köye özgü türküler olsun. Bir köy düşünün ki geçimlerini keçi çobanlığı yaparak sağlayıp, üç telli, çam düdüğü ve Kıbrıs kemanesi çalarak eğlenen bir köy olsun. Bir köy düşünün ki o köye gelen bir etnomüzikolog ile yaşamları değişip, Paris’te defalarca konserler versinler. Bir köy düşünün ki köyün sıradan yaşamı bir belgesele konu olsun ve bu belgesel yurtdışında ödüller alsın. Evet, böyle bir köy var. Denizli’nin Çameli ilçesine bağlı Masıt, köyün adı. Türkü literatürümüze “Masıt Kırıkları” ve “Masıt Kırığı” olarak geçen türkülere sahip bir köy. Onları keşfedip Fransa’ya götüren etnomüzikologun adı Jérôme Cler. Jérôme’un eşi Gulya Mirzeova tarafından çekilen belgeselin adı “Ormanın Arkasında.” Tüm bu olayların merkezinde yer alan isim ise yöresinde “Sazcı Koca Usta” olarak anılan Hayri Dev. 1933 yılında Masıt köyünde doğan Dev, yaşama keçi çobanlığı ile başlar. Kadınların ekmek pişirmede kullandığı ısırgana tel takıp çalınca babasından ilk dayağını yer. Ataları “Kırkdevler Sülalesi” Karaman’daki bir salgından sonra Çameli civarına yerleşmişlerdir. Dedesi Mustafa’nın etkisiyle üç telli çalmaya başlar. Büyüklerinin atışmalarını izler, çaldıkları türküleri beller. Okumayı yazmayı askerde “Ali Okulu”nda öğrenir. Yaşamı üç telli çalmakla çoban yaranlıklarına katılmakla geçer.
Sonra bir gün Paris’te yaşayan Acıpayamlı bağlama virtüözü Talip Özkan’ın öğrencisi Jérôme Cler’in Teke Yöresi araştırmaları sırasında tesadüfen keşfetmesi sonucu yaşamının akışı değişir. Acıpayam Radyosu’nda Hayri Dev’in müziğini büyülenmişçesine dinleyen Jérôme Cler yanındakilere “Beni bu adama götürün” der. Götürürler. Yaylapınar’daki (Hortma) bir düğünde bulur onları. Derlemeler yapar. Buraya kadar her şey olağandır. Dev’den derleme yapan kaçıncı kişidir Jérôme Cler. Fakat onun için her şey yeni başlamaktadır. Köyün müzisyen grubunu Paris’e davet eder. Çoban müzisyenler Hasan Yıldırım (Kapızlı), Mehmet Şakir (Akkulak), oğul Zafer ve Hayri Dev enstrümanlarını gazete kâğıdına sararak giderler Paris’e. Çalıp söylerler. Hayri Dev üç telli resitalleri verir, çam düdüğü çalar, kaşıkla oynar. 1996’da Çameli ekibiyle 28 gün Fransa ve Almanya’yı dolaşıp etnik müzik festivallerine katılırlar. 1997’de Amsterdam’da, 1998’de Strassborg Marc Bloch Üniversitesi’nde konserler verirler. Palais Des 2002’de Brüksel’de Beaux-Arts’ta, 2003’te Paris’te Fransız Kültür Bakanlığı yetkililerinin huzurunda çalarlar. Jérôme Cler’in eşi Gulya Mirzeova’nın 1999 yılında çektiği “Ormanın Arkası”nda belgeselinde rol alırlar. Belgesel Marsilya ve Strasburg’da ödüller alır. Hayri Dev, Jérôme Cler’in doçent olarak çalıştığı Sarbone Üniversitesi’nde etnomüzikoloji bölümünde bir hafta boyunca üç telli dersleri verir. Ayrıca Çamelili ustalar Denizli müziğini ve çalgılarını öğrencilere öğretirler. Mehmet Şakir 1992’de Fransa’da (Chateauroux) büyük bir keman festivalinde çalma onuruna erişir. Jérôme Cler’in derlemeleri kaset-cd olarak Fransa’da Radio France tarafından yayınlanır. 1994 yılında “Türkiye Yayla Müzikleri”, 1996 yılında “Türkiye: Sipsiyle Yayla Müzikleri/Ali Tekin” ve 1998 yılında “Türkiye Yayla Kemanı/Mehmet Şakir” yayınlanan kasetlerden bazılarıdır. Jérôme Cler, yöre araştırmalarını 1998 yılında doktora tezine dönüştürür. “Güney Türkiye’de Müzik ve Köy Müzisyenleri” teziyle Sarbone Üniversitesi’nde doçent olur. Tüm bunlar hoş şeylerdir. Ardından 1925 doğumlu Akkulak 2004 yılında aralarından ayrılır. Sonra Kapızlı. Ekip yoluna Hayri Dev ve Zafer ile devam eder. Jérôme Cler yörede keman geleneğinin tükenmek üzere olduğunu sezip “Benim için tükenmek üzere olan bu geleneğe karşı bir tür sorumluluk, vicdan borcu” diyerek Hayri Dev’in genç torunu Kısmet’e bir keman hediye eder. Kısmet aralarına kemancı olarak katılır.
Hayri Dev’in kültürel yaşamının merkezinde yer alan çoban yaranlıkları sözü edilmeye değer ritüeller barındırıyor. Hayri Dev bana gözleri parlayarak anlatıyor. “Kışın Oyun Damı’nda yazın Oyuntaşı’nda toplanılır. Çobanlar birbirlerine karşıdan karşıya ayna tutarlar. Tepeden tepeye, tepeden eve. Akşama toplanılacaktır demektir bu. Kendisine ayna tutulan çoban mutlaka yaranlığa gitmek zorundadır. Gitmezse çobanlar arasında gözden düşer. Kışın sırayla evlerde toplanılır. Toplanılan evin kapısı kilitlenir. Yirmi kişi mi var, herkes sırayla üç gaydaya oynar. Yirmi kişi oynayıncaya kadar sabah olur.” Oynamazsa? “Oyunu bilmiyorsan donu çıkarcan ocaktaki küle osurcan.” “Küle osurulur mu? Kimse bu durumu göze alamaz. Mecbur öğrenir oyun oynamayı. Yazınki yaranlıkta kızlı erkekli toplaşılır. Karşılıklı oynanır. İyi oynayan erkek çoban ile kız çobanın eşleşmesi esastır. Bazen kızlar çam düdüğü çalar, erkek çobanlar da çam düdüğü çalar. Kızlar ne oyun atarlardı bizim zamanımızda. Hele sekerek oynamaya başladılar mı, doyamazsın. Üç tellinin sapına çarpıp kırdıkları bile olurdu. Kızlar ve oğlanlar ayrıca hada yaparak atışırlardı.”
Yaranlıklarda çalınan mikromüzik diyebileceğimiz “Masıt Kırıkları” üzerinde biraz durmak gerekiyor. Hayri Dev yöre türküleri yanında sadece Masıt köyüne özgü “Masıt Kırıkları”nı çalıp söylüyor. Süresi iki ile üç dakika arası değişen, sözleri genellikle bir dörtlük olan türküler bunlar. Hayri Dev’in sadece çam düdüğü ile icra ettiği “Çam düdük ile boğaz havası” dışında diğer parçalar üç telli ve Kıbrıs kemanesi ile çalınıyor. Bazı türkülerde bağlama da kullanılıyor. Türküler 9/8’lik, 9/16’lık ölçülere sahip. Dev, konserlerine genellikle “Kabaardıç Dibine Çoban Havası” ile başlıyor. “Koyunlar eğreltilir ardıç dibine. Yaranlık başlayacaktır. O zaman çalınır, gabaardıcın koyunları.” Hayri Dev türküyü çalarken “O gatmeri kınalı ellerinle mi yedin” derken “ye” sesinde keçilerin melemesini andıran sesler çıkartıyor. Melemeler arasında çobanın keçiye seslenişini taklit eden sesler söylüyor. “Küüçüüü” gibi. Sonra bir sesleniş daha. “Ramazan bak oğlum. Birkaç koyun kaldı çevir oğlum.” Ramazan kim? Nereye bakıyor? daha sonra anlaşılıyor. Hayri Dev üç tellide yetkin bir isim olsa da asıl mesleği çobancılık. Yaşamı koyun ve keçi arasında geçmiş ve bu da müziğine olduğu gibi yansımış. Bu nedenle hiçbir yapaylık olmadan doğal halini icrasına yansıtıyor. Çalarken arada bir bana dönüp güler yüzüyle “Nasıl iyi çalıyor muyum?” der gibi bakıyor. Kabaardıç çeşitlemesinden sonra bence Masıt Kırıkları’nın en güzel türküsü “Zülüfleri Taramış” geliyor.
“Zülüfleri taramış da kenarına güller koymuş
Gülleri burmaya geldim
Kenarına şişler koymuş şişler
Nişlesin diye geldim
Kenarına şişler koymuş
Nişlesin diye geldim.”
Ardından “Kırmızı Güller Yanağında” türküsünün öyküsünü anlatıyor. “Bir zamanlar çok güzel bir kız varmış buralarda. Teni o kadar parlak ve açıkmış ki yediği kara üzüm taneleri boynundan geçerken görülürmüş. Bu güzel kıza yakılmış bu türkü.
“Kırmızı güller yanağında
Yıldız çarpmış yanağında
Kızlar gelsin yanıma.”
Sonra deli kız gaydasından söz ediyor. “Deli kız gaydası deriz. Deli Gülsüm varmış. Yörükler yaylaya çıktığında deli kız her eğlencede bunu istermiş. Deli Gülsüm bu gayda olmadan oynamazmış. Deli kız her eğlencede bunu istermiş.”
“Güller var başında balkondan gördüm
Sümbül var başında pencereden gördüm.”
Hayri Dev, türküleri çalarken sağ eliyle tellere dokunduktan sonra bazen bir kez, bazen iki kez parmak şıklatıyor. Üç tellinin sesiyle parmaklardan çıkan ses ezgiyi oluşturuyor. İzlediğim bir konserinde parmak şıklatmalara seyirci de eşlik edince hoş görüntüler oluştu. Başlangıçtaki “Ramazan bak oğlum” lafını çözmeye başlamıştım. Yaranlık için yazın çobanlar toplandığında birisinin hayvanlarla ilgilenmesi gerekiyordu.“Ramazan safça biridir. Yaranlık anında çobanlar eğlenirken sürüleri kontrol eden kişi odur.” Hayri dev konserin sonunda kaşıkla oynadı. Ne var ki oynamasın da denilebilir. Bu soru Hayri dayının oyununu görmeyenler için geçerli olabilir. Hiç mütevaziliğe gerek yok. Ben onun gibi oynayanı görmedim. Şiir gibi bir oyun onun ki. Anlatılmaz, görmek gerekiyor. Kompleksiz doğal hali onun en büyük gücü. Yaşadığı gibi, olduğu gibi çalıp söylüyor. Konuşmaları, tavırları, eski çoban yaranlıkları, sadece Masıt’a özgü türküler hepsi folklorik birer değer. Çaldığı üç telli, çam düdüğü, oyunu yanında kendisi de bir kültürel değer Hayri Dev’in. O, yakın zamana kadar varlığını sürdürmüş bir kültürün izdüşümü. Dünyası farklı. Ancak gönül gözü açık olanlar o kapıyı aralayabilir. Yalap şap konuşmalar, yüzeysel değinmelerle bu kültüre sızabilmek mümkün değil. Çok değil oğullarında bir meslek olan üç telli çalma onda insanlığa sunduğu kendi kültürünün bir sesi gibi. Hayri Dev ve oğulları özünde olumlu insanlar. Bunca etkinliğe karşı kişilikleri değişmemiş. Ege’nin bozulmamış müziğini bozulmamış bu insanlarımızın yapması bir başka güzellik.
Tüm bu anlatılanlar UNESCO’nun da dikkatini çekince Hayri Dev 2010’da UNESCO YAŞAYAN İNSAN HAZİNESİ ödülüne layık görüldü. Isırgana tel takıp çalan genç çocuktan UNESCO ödülü alan yaşlı Koca Usta’ya evrilen yaşamı; yurtdışında verilen konserler ve ödüllü belgesellerle taçlanmış bir Yörük kocası o.