Hollanda; Keukenhof Bahçeleri

Türkiye’den çıkışımız kolay olmuştu ama  Amsterdam’da umulmadık bir havalimanı kalabalığı karşıladı bizi. Nedeni basitti. Hollanda’nın en yoğun turist aldığı dönem olan Kral Günü kutlamalarının olduğu hafta bu ülkeyi gezmeye gelmiştik. Uzun süren pasaport formaliteleri ve AB ülkesi olmama ayrımcılıklarını bizlere hissettirmelerinden sonra havalimanın dışına çıkabildik.

Yazı ve fotoğraf: Kemal Şendikici

Öğleden sonra olmasına rağmen bizleri güneşli bir hava karşıladı ama aldanmayın! Bu ülkede hava durumu inanılmaz mevsimsel farklar gösterebiliyor ki dört günlük konaklama süresinde nisan ayında bile eksi bir gibi inanılmaz ani sıcaklık düşüşlerine ve hatta Rotterdam’da dolu şeklinde yağmur fırtınalarına  yakalandık. Sözün kısası şemsiyesiz ve yağmurluksuz gezmeyin derim.

Havalimanı dışında bizleri zamanında otobüsünün önünde bekleyen şoförümüz Natt ile buluşmamız kolay oldu. Her saniye değerliydi ama sıkıntı yoktu çünkü havalimanı ve şehir merkezi çevresinde konumlanmış otoban benzeri ücretsiz otoyollar sayesinde ülkede her noktaya kolayca ulaşmak mümkün. 

Otobüsümüzle ilk rotamıza ilerlerken 35 dakika süren adeta kısa bir doğa turu yaptık. Yol üzerinde günümüzde kullanılmasa da Hollanda’nın sembollerinden  yel değirmenlerinin hemen yanında  geri dönüşümsüz elektrik üretimi yapan modern rüzgâr tribünlerini görmek güzeldi. Güzel olan geçmiş ile geleceği  birlikte yaşatmaktı. 

Bu bir ülkenin bireylerinin sosyal ve kültürel hafızasını korumak için önemli bir uygulama aslında. İçimden bir ses dört gün boyunca rengarenk laleler dışında geleneksel yel değirmenleri, tahta ayakkabılar gibi Hollanda’nın simgelerinin sürekli karşıma çıkacağını söylüyordu.

Amsterdam’ın merkezine girmeden Lisse’de bulunan Keukenhof bahçelerine ilk rotamıza doğru yolculuğa  başladık. Bendeki ilk izlenim, Hollanda’nın küçük bir ülke olmasına rağmen geniş arazilerini çok iyi korumuş, doğa dostu bir tarım ülkesi olduğuydu. Mart ayı sonunda, İstanbul ile eş zamanda, Hollanda’nın her yanını rengârenk laleler sarıyormuş. Bu doğruydu çünkü ilerledikçe irili ufaklı lale tarlaları, olağanüstü renkleriyle adeta  bir Hereke halısı güzelliğinde bize görsel bir ziyafet çekmeye başlamıştı bile. 

 Peki bu güzel laleler, Hollanda’ya nasıl gelmişlerdi? 11. yüz yılda aslında ilk olarak Türkler tarafından yetiştirilen lale çiçeğinin  bir Ortadoğu bitkisi olarak Avrupa ile tanışması, 16. Yüz yılda batılı seyyahların, Osmanlı İmparatorluğu’na yaptıkları ziyaretlerle başlıyor. Bu geziler sonrası seyyahlar lale soğanlarını yanlarında Avrupa’ya taşımış. Kanuni Sultan Süleyman’ın büyükelçisi De Busbecq, Hollanda’lı Carolus Clusius’a ilk lale soğanlarını hediye etmiş. O da lale soğanlarını çeşitli bilimsel botanik yöntemlerle geliştirerek rengârenk laleler üretmiş. Anavatanı Türkiye olan lale, Hollanda’yı dünyada bir numaralı lale üretim merkezi haline getirmiş. Söylenceye göre, 16. yüz yılda Türkiye’den gelen lale soğanları o kadar değerliymiş ki bir lale soğanı ile Amsterdam’da rahatlıkla bir ev alınabiliyormuş. Buradan günümüz değerine göre, lale soğanının bir milyon euro değerinde olabileceğini anlıyoruz. 

İngilizcede Tulip olarak adlandırılan lale “Tulipan” kelimesinden türemiş. Kökeni İran hükümdarlarının başlarına taktıkları geleneksel türbandan geliyor. Farsça “tulipan” yani türbanın biçimsel olarak bu çiçeğe benzemesinden kaynaklanıyor .

Keukenhof ise anlam olarak “mutfak bahçesi ” anlamına geliyor. Bu geniş bahçenin 1400 yılında kraliyet mensuplarından Bavyera kontesi olan Jacoba Van Beiren’in yaşadığı Teylingen Kalesi’nin mutfağına sebze ve meyve sağlamak amaçlı oluşturulduğu biliniyor. Bu büyük parkın kuruluşu bu temelle oluyor. Asırlar sonra, 1949’da Lisse belediye başkanı tarafından yeni bir düzenleme ile sosyal yaşam ve turizm amaçlı olarak halkın kullanıma açılmış.

Keukenhof, 24 Mart-20 Mayıs arasında açık. Hemen ana girişin sağ tarafında bulunan gişelerden alacağınız  17 euro değerinde bilet ile içeride isteğiniz kadar zaman geçirebiliyorsunuz. Lale bahçesinin en güzel olduğu dönem olan 25 Nisan’da biz oradaydık. Zaten çok turist çeken Amsterdam’ın ününe ün katan bu bahçenin otoparkındaki otobüs çokluğu beni şaşırtmadı. Doğru zamanda oradaydık. Tabii otel fiyatları da bu dönemde iki kat artmıştı.

Keukenhof botanik parkı, birçok renkte ve biçimde olan lalelerin ve orkidelerin, yapay su kanallarının, havuzların, gurme restoranların, sanatsal sergi salonlarının, bilgi veren kioskların, hediyelik eşya reyonlarının, çok farklı noktalara serpiştirildiği, insan eliyle geniş bir alan üzerine kurulmuş, bir turizm ve doğa cenneti.

Belli ki başta peyzaj mimarları olmak üzere diğer tüm görevliler çok çaba harcamış bu cennet için. Öte yandan karnınız acıktıysa,  Holllanda yöresel yemekleri ve balık ağırlıklı menüleri olan irili ufaklı birçok kafe, restoranlar bulunan parkta ortalama 10-15 euro ile bir öğün yemek yenebiliyor.

Devasa su kanalları ve havuzların olduğu parkta, söğüt ağaçlarının yaprakları yansımalar yapıyor ve suda inanılmaz akisler oluşturuyor. Hollanda’nın simgeleri olan eski yel değirmenleri, tahta  ayakkabı maketleri çeşitli noktalarda sergilenerek rengarenk lalelere eşlik ediyor. Üç saat içinde  kaç adım attığımı hatırlamıyorum ama yaklaşık 250 kare fotoğraf çekmişim. Belki de çok yürümem sayesinde, parkın çok arkalarında keşfettiğim bir botanik ve  flora bilgi merkezinde, laleler üzerine sergi  salonu gezdim. Lalenin, Türkiye’den ülkelerine geliş serüvenini anlatan panolar gerçekten çok  tatmin ediciydi. Kanuni Sultan Süleyman’ın grafik resminin olduğu bir pano, Osmanlı Türkleri hakkında verilen detaylı bilgilerle  doluydu. Sanki her şey ahde vefa gibiydi.

Lale üretimi bilgi merkezinden aldığım bilgiye göre, Hollanda, yıllık 681 milyon dolar ile dünyanın en büyük lale üreticisi ve ihracatçısı. En çok Amerika Birleşik Devletleri’ne ihraç ederken, sırasıyla Almanya, Japonya, İngiltere, Çin, Fransa, Rusya, Kanada, İtalya  ve Meksika, Hollanda’dan her yıl düzenli lale alan ülkeler.

İlk açıldığı yıl bu parkı 200 bin kişi ziyaret etmiş. Günümüzde, yılda 1.5 milyon kişi ziyaret ediyor. Keukenhof, dünyanın en çok fotoğraf çekilen parklarından biri. Sebebi basit, aynı anda yedi milyon renk lalenin açtığı muhteşem bir park. Keukenhof’un  açılış saati ve kapanış saati fotoğraf ışığı için en uygun saatler. Hafta içi sakin olması nedeniyle en uygun zaman bu yeryüzü zenginliğini gezmek için.