Kaş; Likya Güzeli

Batıda Kınık, kuzeyde Gömbe beldeleri ve doğuda Üçağız’a giden yol üzerindeki Kılıçlı köyü arasında kalan üçgen, aşağı yukarı Kaş sınırları içinde kalan bölgeyi tanımlıyor. Bu üçgen aynı zamanda Akdeniz’in en zengin antik kültürlerinden ‘Işık Ülkesi’ Likya’nın da merkeziydi.

Yazı: Gökhan Tan / Fotoğraf: Umut Kaçar

Bugünkü Antalya ve Fethiye arasına irili ufaklı 23 kent inşa eden Likyalılar, tarihin ilk demokratik birliği kabul ediliyor. İçlerinde Ksanthos ve Patara gibi büyük yönetim merkezlerinin bulunduğu bu 23 kentin yarısından fazlası Kaş ve çevresine yayılıyor. Vurguyu daha kuvvetli yapmak gerekirse; Kaş, Likya Birliği’nin güncel başkentidir.

 

Bugün Likya ismini çokça anmamızı sağlayan konuların başında, pek çok kaynakta dünyanın en önemli birkaç yürüyüş rotası arasında gösterilen tarihi Likya Yolu geliyor. Teke Yarımadası’nı batıdan doğuya kat eden 509 kilometrelik bu patikanın birinci bölümünde Faralya (Uzunyurt) ve Dodurga köyleri, Sdyma, Pinara, Letoon-Ksanthos ve Patara antik kentleri yer alıyor. Kaş’tan başlayan ikinci bölümde Apollonia, Simena, Myra, Limyra kentleri üzerinden Olympos’a varılıyor.

Kaş’ın kendisi de bugün çok belli etmek istemese de, aslında bir Likya kenti: Antiphellos. Bu isim, denizi sadece uzaktan gören Phellos kentinden türemiş. Likyalılar, İÖ 4. yüzyılda kurulduğu sanılan bu küçük yerleşimi zaman içinde terk ederek liman kenti Antiphellos’u kurmuş. İlkokulu, limanı, camisi, tapu kadastrosu, bankası ve elbette onlarca oteliyle Kaş tam da antik kentin üzerinde oturduğu için geriye pek bir şey kalmamış. Limanın batısında, Meis Adası’na bakan kıyıda eski kent surlarının kalıntıları göze çarpıyor. Kıyıdan başlayarak yükselen tepe Antiphellos’un akropolüymüş. Bu tepede, yakın zamana kadar kümes ya da depo olarak kullanılan, birkaç kaya mezar hâlâ mevcut. Hemen hemen akropolün sona erdiği noktada, Antiphellos’un günümüze ulaşan en büyük kalıntısı amfiteatr bulunuyor. Bu amfiteatrın ne bir bekçisi ne de bakanı, gözeteni var; zaten olması da beklenmiyor.