Pergamon; Mithradates’in Yukarı Şehri

Bastarna adlı savaşçı sahnede belirince on bin kişinin hınca hınç doldurduğu tiyatronun basamaklarından yayılan uğultu birden kesildi. Bu anormal boyutlardaki Karpatyalı asker atının üzerine gururla kurulmuş, sol eline doladığı zinciri çekiştirerek telaşsızca ilerliyordu. Sahnenin ortasında yanan büyük ateş akşamın loşluğuna doğru kıvılcımlar saçarak gürüldemekteydi. Sonunda Basterna’nın tuttuğu zincirin diğer ucundaki siluet açığa çıktı ve zar zor ayakta duran bu adamı görenler onu hemen tanıdı. Dionysos tiyatrosu aniden ıslık ve küfürlere boğuldu.

Yazı ve Fotoğraf: İlker Turan

Güneş merak içinde kıpırdanan izleyicilerin tam karşısından batmaktaydı. Meşale ve kandiller onun gidişini beklemeden tutuşturulmuştu. Aqullius’u sahnede perişan halde gören kalabalık yerinde duramıyordu. Kralları Mithradates onu ele geçirdiğinden beri eşek üzerinde şehir şehir dolaştırmış, Pergamon sokaklarında Aqullius’u görüp de yüzüne tükürmeyen kalmamıştı. Şimdi yeni bir gösteri başlamak üzereydi ama kimse nasıl bir oyun seyredeceğini henüz bilmiyordu.

Kral Mithradates sadece özel günlerde giydiği delik deşik erguvan rengi pelerini sırtında, olan biteni keyifle seyrediyor, kanında fokurdayan türlü zehrin etkisiyle hayallere sürükleniyordu. Kısa zaman önce bu sahneden halka verdiği söylevler geliyordu aklına. Yaklaşmakta olan büyük savaşın haberini duyurduğu konuşmalarında sarf ettiği bazı cümleleri dünmüş gibi hatırlıyordu;

“En zayıf insan bile ona saldırıldığında kendini savunmalı ve karşılık vermelidir! Romalılar bir savaş başlattılarsa bedelini ödeyecekler! Onlar yenilmez değil ve biz bunu defalarca kanıtladık!”

“Verdiğimiz ağır tavizler onları yumuşattı mı? Hayır, tam tersine, her geçen gün daha baskıcı oldular! Yozlaşmış yönetimleri ve ağır vergileriyle Anadolu halklarını acı ve öfkeye boğdular. Er ya da geç onlarla savaşacağız. Bu şansı kullanalım ve hızla birlik olalım. Şimdi başları dertteyken saldırmanın tam zamanıdır!”

“Neden Romalılar büyük ve iyi krallardan nefret ediyor? Kendi geçmişleri bir dizi rezil kralla dolu olduğu için mi? İşte Romanın kralları bu ezik Latin çobanlarıdır. Onlar dişi bir kurdun memelerinden süt emmiş atalarıyla gurur duyarlar. Bu bütün Roma halkının neden bir kurdun mizacına sahip olduğunu açıklıyor. Aynı kurtlar gibi onların da kan, güç ve servete karşı dinmek bilmez susuzlukları var!”

“Bizim iklimimiz yumuşak. Hiçbir toprak bizimki kadar verimli değil, hiçbir ülkede bizimki kadar önemli şehir yok. Eğer cesur olup savaşmaya devam edersek zamanımızın bize kalacağına ve onu servetimizi saymakla geçireceğimize söz veriyorum!”

Mithradates bunları düşünürken izleyiciler sessizleşmiş, neler olacağını beklemeye başlamıştı. Nitekim çok geçmeden ağdalı ve heyecanı iyiden iyiye körükleyen şatafatlı bir tören başladı. Kralın hizmetkârları çanaklar içinde yığın yığın altın sikke getiriyor, bunları ateşin üzerinde sallanan dev bir potun içine döküyorlardı. Sikkeler kısa zamanda eriyince Aquillius da izleyiciler de işin nereye varacağını anlayıverdi. Halk şimdi çıldırmışçasına eğleniyor, tiyatronun dik basamaklarından aşağıya akmak ister gibi köpürüyordu. Ne büyük bir adamdı şu Kral Mithradates! Altın için kan nehirleri akıtan birine son yemeğinde altın yedirme fikrini ondan başkası bulabilir miydi? Kuşatmaya aldığı Güneş Ülkesi şehirlerinin kadim sakinlerini onlarla yiğitçe savaşmak yerine sularına kattığı zehirlerle çoluk çocuk demeden katleden aşağılık Aquillius’un kendisi gibi zalim oğlu Aquillius, Anadolu halklarına karşı işlediği suçların bedelini daha uygun bir cezayla ödeyebilir miydi?

Bir kaç asker Aquillius’u yere yatırdı ve ağzını açtı. Bir diğeri fokurdamakta olan altını boğazından aşağıya boşalttı. Romalı şanlı general Aqullius’un altına bulanmış cesedinden belki de bin yıllar boyunca hafızalardan silinmeyecek bir hikaye tütmekteydi. Ancak bu korkunç infaz bile Kral Mithradates’in gelecekte yaratacağı terörün yanında masum kalacaktı.

***

Bir yıl kadar sonra 88 baharında(M.Ö.) Mithradates tarihin ilk organize soykırımlarından birinin emrini verecek, Anadolu ve Ege adalarında yaşayan tüm Romalı erkek, kadın, çocuk ve hatta İtalyan kökenli köleleri geriye bir kişi kalmayacak şekilde hem de aynı gün içinde katlettirecek ve zaten isyanlarla sarsılan Roma’yı dehşete düşürecekti. Bu eşi görülmemiş terör eyleminin sonucunda 80.000 sivil yaşamdan koparılacak, mülklerine el konacak ve cesetleri köpekler ve kargalara atılacaktı. O gün Pergamon’da yaşayan binlerce Roma vatandaşı da kan revan içinde Asklepios Tapınağın’a sığınacak ama yalvarışları sonuç vermeyecekti. Şiddetin hiçbir çeşidiyle kirletilmemesi gereken tapınağın heykelleri etrafına yığılmış insanlar birkaç adım ötelerinden atılan oklarla birer birer öldürüleceklerdi.

Mithradates Eupator Dionysos (M.Ö. 134-63), hayranı olduğu Hannibal’in izinden gitmeye ve topraklarında tek bir Romalı kalmayıncaya kadar savaşmaya and içmişti. En büyük hayali Hellen ve Asia halklarını Güneş Ülkesi’nin çatısı altında toplamak, onlara özgürlük ve eşitlik sunmaktı. Zehirler Kralı olarak da bilinen bu adam ciltlere sığmayacak hikâyeleriyle insanlık tarihinin gelmiş geçmiş en ilginç ve tartışmalı karakterlerinden biri olmayı başaracak ve uzun yaşamı boyunca Roma İmparatorluğunun başına bela kesilecekti.

***

Pergamon akropolisi[1] yüzyıllar boyunca Mithradates gibi kralların ve Pergamon soylularının evi olmuş, benzersiz kütüphanesi, parşömeni, antik dönemin en dik tiyatrosu, sarayları, agoraları, yurtdışına kaçırılmış eşsiz tapınakları, sanat ve bilim dünyasına sunduğu ekolleri, sağlamlığını hala koruyan istinat duvarları ve surlarının yanı sıra bu yazının sınırlarını aşan pek çok özelliğiyle şimdi kendisine verilen değerden katbekat fazlasını hak etmektedir. Ne yazık ki Anadolu’yu çılgınca bir para hırsıyla yok etmeyi sürdüren günümüz tiranlarının Aquillius’un başına gelenleri anlama ve bundan ders çıkarma gibi bir niyetleri bulunmamaktadır. Onlara göre ömrü 30-40 yılı geçmeyecek bir baraj için çağların mirası Allianoi gibi bir hazineyi balçığa gömmekte ya da birkaç avuç altın uğruna toprağı ve suyu binlerce yıl kötü etkilerini hissedeceğimiz zehirlere gark etmekte hiç sorun yoktur çünkü hala paranın ve altının yenebileceğini zannetmektedirler.

Kaynaklar:

Mayor, Adrienne, “Mithradates”, T.İ.B. Kültür Yayınları, Ankara 2013

Mansel, Arif Müfid, “Ege ve Yunan Tarihi”, T.T.K., Ankara 2014

www.wikiwand.com

[1]Yunanca akropolis “yukarıda bulunan şehir” anlamına gelir.