Salsa; Kural Tanımayan Dans
Salsanın 1930’larda Küba’da başladığı söyleniyor. Porto Rikolular ve Kübalılar arasında, salsanın kendilerine ait olduğuna dair derin tartışmalar var. Hareket olarak modern Latin dans müziğini Küba kurduysa da değişik içeriklerle bu dansın transformasyonu New York ve Miami sokaklarında gerçekleşmiş.
Yazı ve Fotoğraf: Ufuk Sarışen
“Şimdi de güneye, taa Latin Amerika’ya uzanıyoruz, çikolata renkli, kadife sesli bir Kübalıya kulak veriyoruz. Şarkıcı, salsaya davet ediyor bizi ve diyor ki: “ ey sevgilim, hâlâ seni bekler bu biçare Havana sokaklarında, hâlâ senin bıraktığın yerde hayalinle dans etmekteyim”. Yaşı benim gibi yolun yarısında olanlar bu sözlerin sahibinin kim olabileceğini kolaylıkla kestirirler sanırım. Türkiye’de “hafif batı müziğini” sevdirmeyi, tanıtmayı misyon edinen yapımcı, söz yazarı, müzik adamı Sezen Cumhur Önal’ın sunumları sonrası dinlediğim bir iki Latin müziğine bile katlanamadığım dönemlerdi ilk gençlik yıllarım. Rock’dan başka müzik olur muydu hiç? Bu inadım uzun süre devam etti, sonra yıllar geçtikçe bünye alıştı, her türlü müziği dinleyebilir oldu. Latin müzikleri de kıpırdatıyordu içimizi işte, serde Akdenizli değil miydik?
Türkiye’de Latin Festivali düzenleneceğini öğrendiğimde soluğu İstanbul Maslak’taki festival mekânında almıştım. Bu bir Latin dansları festivaliydi. Dünyanın ve Türkiye’nin önde gelen salsacıları burada gösteriler yapacaklardı ve biz biletli izleyiciler de onları izleyecektik 3 gün boyunca. Ancak gelişmeler pek de öyle olmadı. Tamam, muhteşem danslar yapıyordu göstericiler ama gösteriler bitip sahneye seyirciler çıktığında gördüklerime çok şaşırmıştım. Yüzlerce seyirci profesyonellere taş çıkartırcasına salsa yapmaya başlamıştı. Neler oluyordu? Türkiye’de miydik Küba’da mı? Bu kadar insan nerede, ne zaman öğrenmişlerdi bu dansı? Ben neden yapamıyordum? Neden benim gibi ezik oturan başkaları yoktu? Can sıkıcıydı, en iyisi sahne kenarında oturup biliyor ama dans etmiyor havası takınmalıydı gibi düşüncelerden sıyrılıp neler olduğunu araştırmaya başladım. Kim satmıştı bu salyangozları bu mahallede?
Türkiye’de salsa eğitimi ilk olarak seksenlerin sonunda başlıyor. Latin dansının yayılmaya başlaması 1995’te Murphy’s Dans Bar’ın ilk Latin gecelerini düzenlemesiyle gerçekleşiyor. Günümüzde çeşitli mekânlarda yapılan Latin dans geceleri hâlâ çok önemli. Dansını geliştirmek isteyenler düzenli olarak bu gecelere katılıyorlar. Dans eğitimine başlayan biri öncelikle müzik ve ritimle tanıştırılıyor. Ortalama 6 ay-1 sene içerisinde orta seviyeye gelinebiliyor. Bayanların öğrenme hızı başlangıçta erkeklere nazaran daha fazla gözükmekte ancak ileri seviyeye gelindiğinde erkekler daha hızlı bir gelişim gösteriyorlar. Salsada eğitim bir yere kadar etkili oluyor; buradan sonra öğrenilenlere yorum katıp ruh vermek daha önemli bir hal alıyor.
Türkiye’de Mundo Latino, Aytunç Bentürk, Afrocubanas, Dansorium, Loca Salsa, La Salsa Carnaval, Dancefloor gibi birçok dans okulu mevcut. Dans eden insanlar genelde beyaz yakalı çalışanlar. Ofisten çıkıp tüm günün yorgunluğunun üzerine saatlerce dans edebilme enerjisine sahip olmak için gerçekten bu işi sevmek gerekiyor. Binlerce insan da bunu zevkle yapıyor, bu gidişle belki de yakın bir zamanda salsada Türkiye ekolünden de bahsedilecek zira salsa dünya şampiyonalarında derecelerimiz oluşmaya başlamış durumda. Tüm dünyadaki irili ufaklı pek çok metropolde yapılan salsa kongreleri ve festivalleri zincirine artık Türkiye’de 2007 Haziran ayından beri eklenmiş durumda. Türkiye’yi Dünya Salsa haritasına yerleştiren bu organizasyon, Türkiye’nin dört bir yanından tüm Latin dans ve müzik severlerini, dünyaca ünlü eğitmenler, şovmenler ve şov gruplarıyla İstanbul’da buluşturuyor. Türkiye’nin modern yüzünü dans aracılığı ile dünyaya tanıtan ve 3 gece, 2 tam gün süren bu etkinliğe, dünyanın pek çok ülkesinden dans severler de katılmakta.
Salsa, İspanyolcada kelime anlamı olarak sos ya da salça demek. Kübalı yazar Hernando Calve Ospina’nın anlatığına göre, Kübalı şarkıcılar, eski zamanlarda sahnede şarkıyı orta yerinde kesip orkestra arkadaşlarına solo sırası verirken “salsa, salsa” diye bağırırlarmış: “yemeğe salça dök” ifadesi burada “müziği renklendir” anlamında kullanılmış. Zamanla bu müziğin ismi salsa kalmış.
Salsanın 1930’larda Küba’da başladığı söyleniyor. Porto Rikolular ve Kübalılar arasında, salsanın kendilerine ait olduğuna dair derin tartışmalar var. Hareket olarak modern Latin dans müziğini Küba kurduysa da değişik içeriklerle bu dansın transformasyonu New York ve Miami sokaklarında gerçekleşmiş. Salsa sadece Küba’nın dansı olarak değil değişik ülkelerin değişik müziklerine verilen ortak bir lakap olarak popülaritesini kazanmış. Rumba, Son Montundo, Mambo, Guaracha, Cha cha cha, Charanga, Merengue, Plena, Danzon, Guguanco ve daha birçoğu. Bunların bir bölümü kendi karakterlerini yarattılar bazıları da harmanlanıp salsayı oluşturdular.
Salsa, herhangi bir rutine bağlı kalmaksızın, doğaçlama olarak yapılan bir “serbest stil” danstır. Bu özelliğinden dolayı da, salsanın orijinal türü diye bir şeyden bahsetmek pek mümkün değil. Kolombiya Cali sokaklarında dans eden insanlar, Küba Havana’nın kulüplerinde dans edenlerden farklı bir şekilde dans ederler. Aynı şekilde Miami’de yaşayan Kübalılar, Küba’da yaşayan Kübalılardan farklı bir şekilde dans ederler. Dünyanın her yerindeki dansçılar Salsa müziğini kendilerince yorumlar ve kendi stillerini yaratırlar. Salsayı bugün bildiğimiz farklı ve figür zenginliğine sahip bir dans yapan şey zaten gelişiminde çok büyük bir oranda yaratıcılığın kullanılmasıdır. Dünyanın belirli bölgelerinde belirgin olarak diğerlerinden ayrılan salsa stilleri vardır. Her birinin ayak figürleri ve dönüş özellikleri birbirinden farklılık gösteren bu stiller aynı dansın farklı yaklaşımları, farklı felsefeleri, farklı modaları olarak kabul edilebilir. Bunlardan en çok bilinenleri “Los Angeles (LA) Stili”, “New York Stili”, “Küba Stili” ve “Miami (Casino) Stili”dir.
Sanırım artık Latin Festivalinde gördüğüm manzaranın sebebini anlamıştım, bu kadar insanı kendisine çeken salsa ateşi dans edene mutluluk kaynağıydı. İnsanlar dans ortamlarında sosyalleşiyorlardı, spor yapıyorlardı, eğleniyorlardı, stres atıyorlardı. Bunu salsa ile yapıyorlardı çünkü salsa kural tanımıyordu. Herkes kendi salsa stilini yaratmakta özgürdü. Amerikalısı hip hopu, Avusturyalısı valsi, Afrikalısı kabile dansını, bizler de oryantal dansı salsa figürleriyle karıştırabiliyorduk serbestce. Evet denklem çözülmüştü: Salsa kendi gibi yapanı da özgürleştiriyordu.