Kadın Dayanışması

25 Kasım, “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Ve Uluslararası Dayanışma Günü”.

Görünmeyeni göstermek, gerçeğin peşine düşerek sözümüzü söylemek adına 25 Kasım için fotoğraflarımızla var kalma çabamızı, değiştirme irademizi yan yana getirdik. Gündelik yaşamın içinde kadına yönelik çok yönlü ve sistematik saldırılar devam ediyor. Bizler de şiddetin tanığı ve mağduruyuz. Kadın kimliğini, anlama, yaşama ve görme biçimlerimizle bir araya getirip sunmak istedik.

Editör: Hale Güzin Kızılaslan

Fotoğraflar: Arzu Filiz Güngör, Ayla Onat, Aylin Kızıl, Cansu Alkaya, Cansu Yıldıran, Çiğdem Üçüncü, Damla Atak, Fatma Çelik, Gülşin Ketenci, Gülnaz Bingöl, Günseli Baki, Hale Güzin Kızılaslan, Jivan Güner, Meltem Ulusoy, Nevruz Seyidoğlu, Sakine Yıldıran, Şehlem Kaçar, Serpil Polat, Serra Akcan, Simru Hazal Civan, Tijen Burultay

25 Kasım, 1960 yılında Dominik Cumhuriyeti’nde diktatörlüğe karşı mücadele eden üç kız kardeş Patria, Minerva ve Maria Mirabel’in cesetlerinin bir uçurum kenarında bulunduğu tarihtir. Mirabel kardeşlerin, diktatörlüğün askerleri tarafından tecavüz edildikten sonra katledilerek öldürüldüğü ve sonrasında kaza süsü verildiği bu olayın gerçekleştiği tarihten sonra dünyada birçok yerde kadına yönelik şiddete karşı dayanışma bilinci artmaya başladı. 25 Kasım “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Ve Uluslararası Dayanışma Günü” ilk olarak 1981’de Dominik’te toplanan Latin Amerika Kadın kurultayında ilan edildi. Daha sonra Birleşmiş Milletlerin 1985’deki kararıyla uluslararası bir gün olarak kabul edildi. Türkiye’de ise 2006 tarihinden beri kadınların sokağa çıktığı ve gündemdeki tartışmaları haykırdıkları bir tarih.

Kadınlar politik özne olarak taleplerini sokaklarda haykırmaktan vazgeçmiyorlar. Kolluk kuvvetlerinin engellemelerine rağmen her 8 Mart ve 25 Kasım’da, her gün öldürülen kadınların ardından sokaklara çıkarak hesap soruyorlar. Yoksulluk, savaş, aile içi şiddet, cinsel taciz ve tecavüz, namus cinayetleri, görünmeyen emek ve devletin yasal düzenlemelerine karşı talepler pek çok çevreden kadını bir araya getiriyor.
(Fotoğraf: Çiğdem Üçüncü, Hale Güzin Kızılaslan, Fatma Çelik, Gülnaz Bingöl, Gülşin Ketenci,  Jivan Güner, Serra Akcan, Meltem Ulusoy)

Türkiye’deki kadın mücadelesi de bugüne kadar hiç olmadığı kadar açık ve şiddetli bir saldırı ile karşı karşıya. Daha önce örtük ve geleneksel toplumsal yapının içinde sessizce yaşanan kadına şiddet olgusu, kadınların etkin mücadelesi ile uzun zamandır teşhir ediliyor. Hem devletin hem de toplumun içindeki şiddet unsurları ile savaş ve göçün kadın bedeni üzerindeki baskısı ve fiziki müdahalenin ortaya çıkardığı tablo çok ağır. Son  on yılda şiddet vakalarında % 1400 artış oldu. Hukuki düzenlemelerle kazanılmış haklara yönelik devletin takındığı tavır da çocuk yaştan itibaren kadınları mağdur ediyor. Kadın cinayetleri, taciz ve tecavüz vakaları ceza indirimleri ile ve hatta salıverilmelerle sonuçlanırken, çocuk yaşta evlilik bir devlet düzenlemesi ile yasallaştırılıyor. Yan yana geldikçe büyüyen ve politikleşen kadın hareketi, Türkiye’nin siyasi gündemine dönüştürücü olma iddiası ile politik bir özne olarak yerleşmekte.

Halide Dündar, Devrimci Demokratik Kadınlar Derneği’nin (DDKAD) yöneticiliğini yaptığı gerekçesiyle 1980 yılında tutuklanarak Diyarbakır 5 No’lu Cezaevine götürüldü. Henüz 18 yaşındaydı ve her türlü işkenceye maruz kaldığı cezaevinden yaklaşık 2 sene sonra tahliye edildi. Cezaevindeyken yaşadığı sancılar nedeniyle askeri hastaneye kaldırıldı ve ameliyata alındı. Ameliyatta yumurtalığının alındığını yıllar sonra bir tedavi sırasında doktorundan öğrendi. Uzun yıllardır yaşadığı İstanbul’da matematik öğretmenliği yapmaya devam ediyor. (Fotoğraf: Simru Hazal Civan