Yüzyılların Hoşgörüsü: Vartavar ve Şeyh Bazid
Temmuz ayının sonu… Şehrin sokaklarında gürültülü akan zamanı geride bırakarak Vartavar Bayramı’nı kutlamak ve Şeyh Bazid ziyaretine katılmak için uzak diyarlardan gelen misafirlerimizle birlikte dağların zirvelerinde bir yolculuğa çıkıyoruz.
Yazı ve Fotoğraf: Behcet Çiftçi
Vartavar, Ermenilerin beş önemli yortusundan biri. Ermeniler, Vartavar bayramını Büyük Tufan’a bağladıklarından dolayı birbirlerini ıslatmak gelenek haline gelmiş. İnanca göre Nuh peygamber gemiden indikten sonra son bir kez yağmur yağar ve hayat yeniden başlar. Yani Vartavar, yeni bir başlangıcı ifade ediyor aynı zamanda. Pagan dönemden Hıristiyanlığa geçişle birlikte bu şenlik İsa peygamberin suret değişmesi yortusuyla birleşerek kutlanmaya devam edildi. Mereto Dağı zirvesinde kutlanan Vartavar ise yörenin şartlarına uygun bir şekilde kutlanmakta. Su serpme geleneği yerine yaylaya çıkan Sasonlu Ermeniler, “Ukhd” adı verilen adaklarını adıyor ve Mereto Dağı’nın zirvesinde bulunan Meryem Ana Kilisesi’nde dualarını ediyorlardı.
Bu kutlamalar, yöredeki Müslümanlar ve Hıristiyanların katılımıyla şenlik şeklinde geçerdi. Perşembe günü Müslümanlar tarafından kutsal olarak kabul görülen Şeyh Bazid tepesine gidilir, Cuma günü de Vartavar Bayramı’nda Sasonlu Ermeniler kutlamalarını yapardı.
Çığlıklar ve korkular eşliğinde Mereto’ya çıkılan zikzaklı yol bittiği andan itibaren sanki zaman geriye doğru sardı. Goşak ve Purşeng köylülerinin bulunduğu Otnag Yaylası’ndaki yaşam 13 bin yıl öncesindeki Hallan Çemi’ye ne kadar çok benziyor. Bir metre yüksekliğinde taşlarla örülmüş yuvarlak bir duvarın üzeri çalı ve çırpılarla kapatılmış, küçük odacıklar halinde bir sürü barınak uçurum boyunca sıralanmış. Yazları vadilere çöken sıcak havadan kaçmak ve hayvanları otlatmak için Mereto’nun serinliğini tercih eden köylüler, yılın iki üç ayını burada geçirmekte.
Otnag Yaylası’nda biraz soluklandıktan sonra Şeyh Bazid tepesine doğru kuş cıvıltıları eşliğinde tırmanmaya başlıyoruz. Koyunlar tepenin yamaçlarına dağılmış durumda. Zorlu bir tırmanış sonrasında terimiz Şeyh Bazid tepesinin esintisiyle soğumaya başlıyor. Bir taraftan önümüzde uzanan uçsuz bucaksız dağları seyre dalarken, öbür taraftan da Şeyh Bazid’in mezarının olduğu zirveye doğru yürüyoruz. Taşlarla çevrili Şeyh Bazid’in mezarlığında sıraya dizilmiş yüzlerce uğur böceği bizi karşılıyor. Dualarımızı ettikten sonra kalacağımız yaylaya geri dönüyoruz.
Yayla evlerinde gün boyunca yapılan işler, otlanmaktan gelen hayvanların sesleriyle yeni bir cümbüşe bırakıyor kendini. Etrafa dağılan koyun ve keçilerin sütünü sağmak için berivanlar, tatlı bir yarış içinde… Gün boyunca otlayan hayvanlar, doğanın bütün bereketini cömertçe sunuyor insanoğluna. Vazifesini yerine getiren keçi ve koyunlar usulca bir mutlulukla ağır adımlarla ağıllarına çekilirken, berivanlar da dağın bereketini doldurdukları süt kovalarıyla kulübelerine gidiyor.
Güneş alçalmaya başladıkça kulübelerin kenarlarındaki ocaklarda dumanlar yükselmeye başlıyor. Otnag Yaylası’nın soğuk pınarlarından su içen çocukların bakışlarında beliren saf mutluluk, dağların sırtlarında ağır ağır kaybolmaya başlayan güneşle yerini karanlığa bırakıyor.
Karanlığın çökmesiyle birlikte önce ezgiler yükseliyor göğe. Yıldızlar tek tek ve yavaşça gök kafeste belirmeye başlayınca Mereto’nun serinliğinde üşüyen vücutlar, el ele tutuşarak yıldızlarla birlikte gecenin soğuğunda halaya tutuşuyor. Yorgun düşen bedenler ve zihinler, bu sefer yan yana dizilerek kaç dilde anlaştığımızı bile bilmeden yürekleri ısıtıyor. Sonra herkes gecenin karanlığında yeni düşlere dalmak için yavaş yavaş çadırına ve kulübesine çekiliyor.
Kara geceyi ışıkla boğan güneş, zirve yolcularının düşlerini aydınlatarak gözlerine yansıyor. Kısık gözlerle güneşin doğuşunu seyredenler, zorlu bir yolculuğun ödülü olarak gökyüzündeki renk cümbüşünü seyre dalıyor. Dağlarda ve vadilerde siyah renk yerini önce kızıla, sonra da sarıya bırakıyor, gökyüzü de maviye bürünüyor. Güneşle birlikte yaşam da canlanıyor zirvede. Kuş cıvıltılarına uğur böcekleri de dansla karşılık veriyor.
Evet, güneş doğudan bir başka yükselir; ama Mereto’dan daha bir başka. Her insanın hayatında bir defa da olsa güneşin doğuşuna tanıklık etmesi gerektiğine inanırım. Mereto Dağı’nın zirvesinde güneş doğduktan kısa bir süre sonra Sason Vadisi üzerinde başka bir görsel şölen bizi karşılıyor. Önümüzde uzanan muhteşem manzaranın üzerinde Mereto’nun piramit gölgesi… Piramit gölgenin kenarlarında ışın demetleriyle yavaş yavaş gölge çekilirken, güneş yeniden hayat veriyor aydınlattığı yerlere.
Dağın zirvesindeki Asdvadzadzin Kilisesi asırlara meydan okumuş harap şekilde konuklarını karşılıyor. Pagan dönemden kalma en önemli yapılardan biri olan ibadet yeri daha sonra Sasonlu Ermenilerin Hıristiyanlığa geçmesiyle birlikte din adamlarının inziva için kullandığı bir mekân haline geldi. Kilisede yakılan mumlarla birlikte göğe dualar yükseliyor. Kilisede duaların alevlendirdiği kutsal ışık, gökyüzünü ve dağları birlikte aydınlatmaya başlıyor. Sanırım herkesin dileği ortak oluyor: Barış ve huzur…
Ayak sızılarının verdiği mutlulukla tekrar yaylaya dönmek için patika yollardan inerken kar sularının biriktiği bir göletin başında buz gibi suya daldırıyoruz ayaklarımızı. Yürüyecek gücü tekrar bulduğumuzda yaylaya başlayan yolculuk daha keyifli bir hal almaya başlıyor. Kimi zaman yalpalayarak, kimi zaman kayarak yaylaya varıyoruz.
Büyük Tufan’dan günümüze atalarının geleneklerini devam ettiren Sasonlular, daha önceden yaşanılmış acıların tecrübesiyle bir daha böyle büyük felaketlerin bu coğrafyada tekrar yaşanmaması umuduyla yeni bir hayata yeniden başlangıç yapıyor Vartavar Bayramı’yla…