Avustralya; Okyanus Ülkesi
Avustralya, tümü güney yarımkürede kalan, üzerinde yerleşim barındıran en küçük kıta ve dünyanın altıncı büyük ülkesi. Yaklaşık 23 milyonluk nüfusunun büyük kısmı iklimin ılıman olduğu, verimli toprakların yoğunlaştığı güneydoğu kıyılarında yaşıyor.
Yazı ve Fotoğraflar: Sinan Çakmak
Sabah güneşinin altın sarısına boyadığı kumsal göz alabildiğine uzanıyor. Bir tarafta akan trafikle beraber anne babalar çocuklarını okula yetiştirmeye çalışıyor, şık genç çalışanlar mesaiye geç kalmamak için adımlarını sıklaştırmış, tek tük emekliler ise köpeklerini gezdiriyor. Kumsalın diğer tarafındaysa okyanusun kumsala vuran dev dalgaları üzerinde, sanki yine aynı insanlar genci, yaşlısı ve çocuğuyla sörf yapıyor. Ufukta, iki tarafın ve tüm insanların birbirine karıştığı yerde ise cam ve çelikten gökdelenler yükseliyor. “Orası sörfçü cenneti” diyor bir ağızdan hızlarına yetişip soru yöneltebildiğim yaşlıca bir çift. “Burası ne o zaman” diyorum. Gülerek cevap veriyorlar: “Hayır, orasının adı Sörfçü Cenneti (Surfer’s Paradise).” “Sörfçü Cenneti” Avustralya’nın doğu ucunda yer alan Gold Coast kentinin bir bölgesi. Etkileyici gökdelenleri ve sörfçülerin gözdesi plajıyla ülkenin ünlü eğlence ve turizm merkezleri arasında. Avustralya, tümü güney yarımkürede kalan, üzerinde yerleşim barındıran en küçük kıta ve dünyanın altıncı büyük ülkesi. Yaklaşık 23 milyonluk nüfusunun büyük kısmı iklimin ılıman olduğu, verimli toprakların yoğunlaştığı güneydoğu kıyılarında yaşıyor.
Sörfçü Cenneti bölgesinde göğe uzanan Q1 binasının seyir terasındayım. Doğanın -dalgaların, iklimin, yer hareketlerinin- özenle işlediği coğrafyayı anlamaya çalışıyorum. Güneşin doğduğu yön açık deniz, yani Büyük Okyanus. Batıda ise nereden başlayıp nerede bittiği anlaşılamayan bir lagün ve kanallar, adalar sistemi uzanıyor. Bahçeli evlerin kapladığı adaların her biri bir mahalle, köprülerle birbirlerine bağlanıyorlar. Yükseklik korkusu olmayan, pencereye yapışmış turistlerin, altlarında uzanan “haritadan” neresinin ada, neresinin anakara olduğunu çıkarma ihtimalleri yok. Ancak tepesinde bulunduğumuz Avustralya’nın en yüksek rezidans binasının bir kumsal üzerine dikildiğini fark ettiklerinde, ister istemez benim gibi yutkunduklarını düşünüyorum. Avustralya’nın, dünyanın diğer ülkeleriyle ile ticaret, sanayi ve kültür ilişkileri ağırlıklı olarak güneydoğu kıyılarında kurulu Sidney ve Melbourne üzerinden yürüyor. Tropikal kuzey kıyısı hariç kalan kısımları ise büyük oranda çöller ve verimsiz topraklarla kaplı. Başkent içinse Sidney ve Melbourne sakinlerini incitmemek için onlara aşağı yukarı eşit mesafede bulunan bir nokta, Canberra seçilmiş. Ilıman iklimden taviz vermeyecek kadar içeride olan, tarihi kökleri bulunmayan bir kent Canberra, başkent olarak 1900’lerin başında kurulmuş.
Avustralya yerlilerinin yaklaşık 40 bin yıl önce güneydoğu Asya’dan, o dönemdeki kara bağlantıları ve kano yolculuklarıyla Avustralya’ya ulaşmaya başladığı tahmin ediliyor. Elde, daha sonraki çağlarda hangi kültürlerin kıtaya ayak bastığıyla ilgili kesin kanıtlar yok. Hollandalı denizcilerin 17. yüzyılda Avustralya’ya çıktığı biliniyor, hatta kıtanın adı bir dönem kayıtlarda “Yeni Hollanda” olarak geçiyor. Ama adada ilk koloniler İngilizler tarafından kuruluyor, 1788 yılında Büyük Britanya bayrağı Sidney Körfezi’nde Port Jackson’a dikiliyor. Koloniler 1901’de birleşerek Avustralya’yı oluşturuyor. Ülke tarihinin dönüm noktası ise 1914’te İngilizlerle katıldıkları Birinci Dünya Savaşı. Özellikle 1915’te Yeni Zelanda’yla oluşturdukları ANZAC (Australia and New Zealand Army Corps-Avustralya Yeni Zelanda Kolordusu) birliklerinin Gelibolu’daki yenilgisi farklı bir öneme sahip; birçokları Avustralya ulusunun bu yenilgiden doğduğunu söylüyor.