Küçük Asya’nın Metropolü “Laodikeia”

Hiç hak etmediği halde günümüzde Hierapolis’in(Pamukkale) gölgesinde kalan Laodikeia, antik dönemlerin Denizli hikâyesinde özellikleriyle bir elmas gibi parlıyordu. Seleukos krallarından Antiokhos tarafından (MÖ 261-263) Frigya’nın batısına kurulan kent Antiokhos’un karısı Laodikeia’nın adını almıştı. En parlak dönemlerinde “Küçük Asya’nın Metropolü” unvanıyla anılan Laodikeia, görkemli anıtsal yapıları ve dokumacılığıyla bir moda merkezi olarak adından söz ettirmişti.

Yazı: Yusuf Erkan / Fotoğraf: İlker Turan, Umut Kaçar

Anadolu önceden “Asia Minör-Küçük Asya” olarak adlandırılırdı. Yani bir ülke değil, küçük bir kıta demekti bu. Aynı anda yaşanan çok farklı iklimleri, farklı dinlere beşiklik eden mistisizmi, katman katman tarihsel ve kültürel mirasıyla ayrı bir kıtadır Anadolu. Ahmet Arif’in dizeleriyle yanında “Havva ananın dünkü çocuk olduğu” küçük bir kıta. İşte bu küçük kıtanın metropol kentidir Laodikeia. Günümüz Denizli’sinin de atası olan kent, metropolitliğine uygun olarak görkemli anıtsal yapılarla donatılmıştır. İki tiyatrolu kentlerimizden biridir Laodikeia. Tiyatro sanatına çifte gözüyle bakar. Büyük tiyatro 50 sıralı ve 20 bin kişilik caveaya sahiptir, küçük tiyatro denileni ise 45 sıralı ve 15 bin kişiliktir. Doğal yamaçlara oturan tiyatrolar hem kent nüfusu hakkında bilgi verir hem de Laodikeia’nın canlı bir kültür sanat merkezi olduğuna işaret eder. Anıtsal yapıları sadece tiyatrolarla sınırlı değildir elbette.

Fotoğraflar: İlker Turan

Anadolu’nun en büyük stadyumu unvanlı stadyumun yapı formu kentin güneyinde uzanır. İmparator Titus’a ithaf edilen bir stadyumdur bu. Stadyum Cengiz Bektaş’ın deyimiyle “yürü yürü bitmez” 305 metre uzunluğu ile aynı zamanda Roma devrinde inşa edilen en büyük stadyumdur. Her iki ucu da kavisli olarak dönen, amphitheatr şeklinde inşa edilen stadyum gladyatör gösterilerine, vahşi hayvan dövüşlerine (venetio) sahne olur. Sonra hamamları. Hamamı değil hamamları. Dört farklı hamamı vardır bu metropolit kentin. Sadece yıkanma yeri değil, gençlerin eğitim gördüğü yapılar olması nedeniyle kentin kültürel damarlarından biridir hamamlar. Tapınağından dolayı Anadolu’nun en büyük kutsal alanı kabul edilen Kutsal Agora 265×128 m2’lik bir alana sahip. Agoranın arka kısmındaki 100 metre uzunluğundaki ve 11 metre yüksekliğindeki resimlerle süslü duvar ise ayağa kaldırılmayı bekliyor. Izgara planlı kentin anıtsal yapıları bunlarla sınırlı değildir elbette. Anıtsal giriş kapıları, anıtsal meclis binası ve anıtsal çeşmeleri ve diğer yapılarıyla görkemli bir kenttir Laodikeia. Kentin zenginliğini, ihtişamını ve bayındırlığını kamu binalarının büyüklüğünden anlamak olasıdır.

Fotoğraf: Umut Kaçar

Kent görkemini köklü bir geçmişe borçludur bir bakıma. Antik coğrafyada Frigya olarak bilinen antik bölgenin batı ucunda yer alan metropolit kentin geçmişi İlk Kalkolitik Çağ’a kadar uzanır. MÖ 5500 ile 7. yüzyıl arasında kesintisiz yerleşim gören bir kenttir Laodikeia. Laodikeia’nın, Goncalı İstasyonu yakınında Lykos-Çürüksu ırmağının kıyısına kurulduğuna bakılmamalı. Sağlam temellere oturan bir kenttir. Attelia (Antalya)-Ephesos (Efes) yolu üzerinde bulunan kent aynı zamanda Karya’yı iç bölgelere bağlayan antik yolların birleşme noktasında oldukça stratejik bir konumda yer alır. Lycus Ovası’nın bitimindeki sıradağdan kopuk izlenimi veren oval bir tepe üzerine kurulu kent; çevresi dairesel surlara çevrili, surlar olmasa da doğal yapısıyla savunmaya elverişli bir yükseltidedir. Fakat Laodikeia varlığını finans, ticaret, sanat ve spor gibi alanlara borçlu olan bir kenttir. Strabon’un altını çizdiği gibi burada yetişen bir koyun türü sadece yünlerinin yumuşaklılığıyla değil aynı zamanda kuzgunî siyah renkleriyle de mükemmeldir. Bu sayede Laodikeialılar büyük gelir elde etmişlerdir.

MÖ 2. yüzyılda bir süre Bergama Krallığı’na bağlanan kent en gelişmiş dönemini 2. yüzyılda yaşar ve kendini “Asya’nın Metropolü” olarak niteler. Bu dönemde dokumaları ve özellikleriyle iç çamaşırlarıyla önem kazanır. Trimita denilen çamaşırlar yüzünden Laodikeia, Trimitaria diye de anılmaya başlanır. Pilinius’a göre “Rhoas ve Zeus’un Kenti anlamında Diospolis öncül isimleridir” ayrıca. Baş tanrıya adanan bir kent olunca görkemine şaşırmamak gerekir. Denizli tekstilciliğinin tarihi kökleri burada yatmaktaydı. Denizli’nin yükseldiği iki ayaktan biriydi Laodikeia. Ayağın biri sudur, kaplıcadır, şifadır ve Hierapolis’tir. Tekmil Roma’nın en büyük sağlık kuruluşlarından biri Anadolu’da Pergamon ile birlikte Hierapolis’ti. Diğer ayak dokumacılık yani Laodikeia’dır. Bu iki ayak üzerinde yükselen Denizli’nin günümüzde de güçlü yanları tekstil ve kaplıcalardır ve kaplıcalar dolayısıyla bir şifa yurdu olmasıdır. Laodikeia’nın modanın merkezi olarak anılmasının nedeni de bu dokumalardır. Teşbihte hata yoktur, bir benzetme yapmak gerekirse günümüzde modanın merkezi nasıl Paris ise antik dönemlerde de Laodikeia idi. Trimitaları ile modanın ana vatanı olan Laodikeia’da bir kadın sırtına buradaki dokumalardan geçirdi miydi son moda giyinmiş varsayılırdı.

Fotoğraf: Umut Kaçar

Denizli dokumacılığını günümüzde Buldan devralmış gibi gözükse de antik dönemde dokumacılıkta parlayan kent Laodikeia’ydı. “Laodikeialı” olarak adlandırılan bir tür kumaştan Diocletian fermanında da söz edilmekteydi. Kenti üç tarafından çeviren ırmaklarının yanı sıra Strabon’a göre taşa dönüşen sularıyla oldukça sulak ve sevimli bir bölgeydi Laodikeia. Bu sular aynen Pamukkale-Hierapolis’teki gibi yün boyaması için uygun sulardı.

Laodikeia MÖ. 261-263 yılları arasında Seleukos krallarından Antiokhos Teos (2. Antiokhos) tarafından kurulmuştu. Kente Antiokhos’un karısı olan Laodikeia’nın adı verilmişti. Helen dilinde Laodike, Laos ve Dike sözlerinden “halkın zaferi”, Laodikeia ise “Laodike yurdu” anlamına gelir. Helenistik dönemde özellikle Seleukoslar’da ve Pontus kral ailesinde birçok kadının adının Laodikeia olduğu bilinmektedir. Söylenceye göre Antiokhos bir gece rüyasında anasını, karısını ve kız kardeşini görmüş. Kadınların her biri kraldan Karya’da kendisi için birer kent kurmasını istemiş. Antiokhos da Antiokhia ve Nysa’dan sonra Laodikeia’yı kurdurmuş. Samsun’un Ladik ilçesi yanı sıra Denizli, Türkleşmeye başladığı yıllarda Ladik olarak adlandırılmış. Ayrıca Suriye’de aynı adla bir kent bulunmakta.

MÖ. 1 yüzyılda Anadolu’nun metropolitliğine sıçrayan kent, topraklarının verimliliği, vatandaşlarının bazılarının zengin oluşuyla -örneğin Hieron gibi- kısa sürede kendini göstermişti. Retorikçi Zenon, Antinus tarafından krallığa layık görülen Polemon (cesareti ve doğruluğu ile) akla gelen ilk ünlüleridir. Kilikya Valiliği’nden dönüşte bir süre Laodikeia’da kalan Cicero bazı söylevlerini burada vermişti. MS.29’da Roma kentlerini gezmeyi çok seven İmparator Hadrian Laodikeia’ya uğramıştı. Ünlüler listesine İsa’nın havarisi St. Jean da eklenir. St. Jean İncil’inin “Akokalips” (Esinlemeler) bölümünde anılan yedi kiliseden biri de buradadır. St. Jean’ın Laodikeialılara yazdığı mektubu dolayısıyla kente “ılık” ve “geri verilen” denildiği de olmuştur. Küçük Asya’nın yedi ünlü kilisesinden birinin bu kentte bulunması Hıristiyanlığın burada ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Kent merkezinde 6. ve 7. yüzyıllara ait bir katedral, Direkli Kilise ve ayrıca iki kilise yer alır. Ayrıca MS. 6. yüzyıl başında “Büyük Hamam Kompleksi”nin merkezi holü kiliseye dönüştürülmüştür. Kuzey bölgesinde küçük şapeller de bulunur. Laodikeia Erken Hıristiyanlık Dönemi’nde de parlamış ve MS 4. yüzyılda burada önemli bir konsey toplanmıştı. Bu yüzyıldan itibaren kutsal hac merkezi olması kenti Hıristiyanlar açısından vazgeçilmez bir öneme sürükledi.

Fotoğraf: Umut Kaçar

Kentin gömülü tarihinin gün yüzüne çıkarılmasını sağlayan arkeolojik kazılar 1961’de başlamış ve Kanada Quebec Laval Üniversitesi’nden Prof. Dr. Jean des Gagniers tarafından çok ilginç bulunan çeşme yapısı bütünüyle açığa çıkarılmıştı. Laodikeia kazıları günümüzde Pamukkale Üniversitesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Celal Şimşek tarafından yürütülüyor. Laodikeia kazılarının bir yönüyle özgün olduğunu söylemek gerekiyor. 2008’de Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Denizli Belediyesi arasında yapılan protokolle kazılar belediyenin himayesine alınmış ve böyle olunca da bütün yıl kazılar yapılabilir hale gelmiş. 13 yıldır devam eden kazılarda Denizli ile özdeşleşmiş; tekstil, kaplıca ve horoz gibi alanlarda buluntulara da rastlanmış. Kentin simgesi sayılan Denizli horozu kabartmalarına ulaşılmış örneğin. Tekstiliyle ünlü kentte dokumacılığı kadınlara öğrettiği varsayılan dokumacılık tanrıçası Athena’nın mükemmel bir büstü kaçakçıların elinden son anda kurtarılmış.

Denizli’nin kaplıcalar denizi olarak adlandırılmasına vesile olan suyla ilgili 1900 yıllık “Su Kanunu” diğer buluntuyu oluşturuyor. Bu kanun tekmil Roma coğrafyasında suyun paylaşımı, nasıl ve nerede kullanılacağı ve kurallara uymayanlara verilecek cezalar gibi maddeleriyle neredeyse tekil bir örnek. Bir benzeri Kibyra yakınlarındaki Yusufça’da Prof. Dr. Alan Starling Hall tarafından saptanmıştı. Bu alanlardaki buluntular kentin güçlü yönlerinin binlerce yıllık bir mirasın izdüşümünde olduğunu gösteriyor ayrıca. Laodikeia bütün bu özellikleriyle 2013’te UNESCO Geçici Kültür Mirası Listesi’ne alındı. Gözünü ise daimi Kültür Mirası Listesi’ne dikmiş durumda bekliyor.