Pokut Yaylası
Çiseleyen yağmur eşliğinde Pokut Yaylası’na vardığımızda, beyaz bir sis örtüsü karşılıyor bizi. Öyle ki, sisten karşı dağları ve akıp giden çam ağaçlarını göremiyoruz uzun süre. Bir kere daha yaşamın rutin telaşından uzak, burada zamanın sabırla işlediğini ve yavaş aktığını anımsayıp sisin kalkmasını bekliyoruz.
Yazı ve Fotoğraf: Esra Gültekin
Şehirlerin insan eliyle giderek daha gri bir ton aldığı, kokusunu yitirdiği, nefes almanın güç olduğu ve insanların tüm bu kaos ortasında birbirine daha da yabancılaştığı zamanda Karadeniz’e, hâlâ ayakta kalmak için çabalayan Çamlıhemşin’e doğru yola çıkıyoruz. Sabahın erken saatinde kalkan uçakla önce Trabzon’a, oradan da Rize’ye doğru yolculuğumuz başlıyor. Kalabalıktan, betondan, gürültüden uzaklaştığım her kilometre, farklı bir heyecanı tetikliyor bende. Bu yalnızca bilinmeyen bir yerin keşfi değil, esasen kendi içsel yolculuğumda bilinmeyen kapıların da aralanması demek oluyor. ‘Önemli olan, bir yerde bulunmak değil, bulunduğun yerin bilincinde olmaktır’ diyordu Oruç Aruoba. İnsan, yalnızca mekânın değil kendi içsel yolculuğunun da keşfini sağlayabilirse yolculuk, o zaman anlamını buluyor, bilincine varıyor bulunduğu yerin. Belki de bu bilinçte asıl önemli olan, taşa yazılmış olanı bile hissetmesidir insanın…
Tüm bu düşüncelerle çıktığımız yolda, nihayet Rize’ye varıyoruz. Yol henüz tamamlanmamış olsa bile yolun büyük kısmını ardımızda bırakıyoruz. Bizi o sakinliğe, yaylanın serinliğine götüren araçla patika yollardan zirvelere doğru hareket ederken, bazen durup derin nefes almayı ihmal etmiyoruz. Çamlıhemşin’de, dağ yamaçlarında bulunan pek çok eve, orada yaşayanlar kendi imkânları ile biraz tehlikeli ve zorlu olsa da kurdukları teleferikler sayesinde ulaşabiliyorlar. Aracımız ilerlerken alabildiğine genişleyen çay bahçelerini ve onun içerisinde küçülen evleri izliyor, ‘her sabah içilen çayların yolculuğu burada başlıyor’ diyorum kendi kendime. Uzayıp giden çay bahçelerinde her yaştan çalışan insan görmek mümkün. Kimi zaman sırtlarındaki sepetlerle, kimi zaman da birbirine uzak mesafelere gerilmiş halatlar sayesinde toplanan çaylar bir araya getiriliyor. Aslında hünerli ve çatlamış elleriyle, oldukça zahmetli bir işi sürdürüyorlar yıllardır. Çay yaprakları büyük bir özen ile toplandıktan sonra, işlenmek üzere hazırlanıyor ve çok uzak şehirlere doğru yola çıkıyor. Aracımız yeniden hareket etmeye başladığında, yolun her iki tarafında sıralanan ahşap evler, tepelere uzanan çay bahçeleriyle doğa, hayatın şehirlerden farklı olduğunu, sakin adımlarla yürümemiz gerektiğini fısıldıyor kulağımıza. Biz de öyle yapıyoruz ve acele etmeden ilerliyoruz. Çiseleyen yağmur eşliğinde Pokut Yaylası’na vardığımızda, beyaz bir sis örtüsü karşılıyor bizi. Öyle ki, sisten karşı dağları ve akıp giden çam ağaçlarını göremiyoruz uzun süre. Bir kere daha yaşamın rutin telaşından uzak, burada zamanın sabırla işlediğini ve yavaş aktığını anımsayıp sisin kalkmasını bekliyoruz. Yağmur dinip sis örtüsü yavaş yavaş kalktığında, doğa ziyaretçilerine sakladığı ve belki de koruduğu güzellikleri gösteriyor. Uzun süre beklediğinizde ise, rüzgârın dallara değerek oluşturduğu mistik ezgileri duyabiliyorsunuz.
Pokut, Hemşin’de bulunan pek çok yayla gibi doğal güzelliğinin yanı sıra isminde de tarihsel bir anlatı gizliyor. Ermenice ‘rüzgârlı vadi’ anlamına gelen Pokut, Çamlıhemşin’in güneyinde, 15 km mesafede bulunuyor. Fırtına ve Hala vadileri arasında yer alan, doğal yapısını koruyan Pokut, yaklaşık 2100 m rakıma rağmen çam ağaçları ile bezenmiş orman örtüsüne sahip. Çoğu zaman yoğun sis nedeniyle görünmez olan çam ağaçlarının oluşturduğu orman örtüsü ve yüzlerce yıldır varlığını koruyan ahşap evleri ile geçmişin kapalı kapılarını aralıyor. Çamlıhemşin’den Pokut’a ulaşım ilk etapta kısa gibi görünse de, uçurumlara komşu engebeli dağ yolları bu mesafeyi uzatıyor. Bu yüzden yavaş ve dikkatli bir şekilde yolculuk etmek gerekiyor. Bu da varacağınız mesafeyi haliyle uzatıyor. Pokut’a vardıktan sonra kısa bir yürüyüş sonrası Sal Yaylası’na yürüyerek ulaşabilirsiniz. Aynı şekilde sisin olmadığı zamanlar Pokut’tan; Sal, Amlakit ve Hazindak yaylarını görmenin de mümkün olduğunu söylüyor yaşayanlar. Pokut’ta kışın kalanların sayısı az olsa da, yaza doğru bu sayısı artıyor. Hava yavaş yavaş kararırken, biz de Pokut ile vedalaşıyoruz. Yoğun sisten ötürü kimi zaman bulutların üzerinde oturduğunuzu hayal ettiğiniz, araçların kirli gürültüsünden uzakta kuş seslerini daha net duyabilirsiniz. En çok da yaşayanların, doğa ile aynı dili konuşanların koruyup kolladığı bu yerde, hayat şehrin gürültüsünden uzak, kendi sakinliğinde, yıkımlara direnerek devam ediyor.