Su: Sağlıklı ve Onurlu Bir Yaşamın Kaynağı
Su, insanların sağlıklı ve onurlu bir yaşam sürmeleri için en hayati ihtiyaçlardan ve kaynaklardan biri. Önümüzde bizi bekleyen zorlu geleceği de göz önünde bulundurduğumuzda, özellikle insani kriz ortamlarında insanların su ve sanitasyon ihtiyaçlarının gerektiği gibi karşılanması her zamankinden daha fazla önem arz ediyor.
Yazı: Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF) / Fotoğraf: Carmen Rosa, Dalila Mahdawi, Vincenzo Livieri, Xaume Olleros, Marta Soszynska, Giorgia Girometti, Abdoulaye Barry
Hamileliğinin son evresindeyken Çad’ın Am Timan şehrinde Sınır Tanımayan Doktorlar’ın (MSF) desteklediği bir hastaneye gelen Zakya Seid, bir süredir bebeğinin karnında hareket ettiğini hissedemiyordu. Ne yazık ki muayene sonrasında korkularının gerçek olduğu anlaşıldı: MSF ekibi bebeği kurtaramamıştı, çünkü bebek anne karnındayken hayatını kaybetmişti. Zakya hamileliği sırasında viral bir hastalık olan Hepatit E’ye yakalanmıştı. Virüs kirli sudan geçmişti. Hepatit E pek çok kişide herhangi bir semptom göstermez ve hayati tehlike oluşturmaz; fakat hamileler için son derece tehlikeli olabilir. Zakya’nın temiz içme suyuna erişimi olsaydı, bebeği de bugün kendisi gibi hayatta olabilirdi.
Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) verilerine göre, dünya çapında iki milyar insan düzenli olarak dışkıyla kirlenmiş su içiyor. Bu da suyla bulaşan sayısız hastalığı ve bu hastalıklardan kaynaklanan sağlık risklerini beraberinde getiriyor. DSÖ’ye göre çoğu beş yaş altındaki çocuklar olmak üzere, her yıl yaklaşık 842 bin kişi kirli sudan kaynaklanan ishalli hastalıklar yüzünden hayatını kaybediyor. Oysa her yıl gerçekleşen çocuk ölümlerinin 361 bini, muntazam su ve sanitasyon sistemlerinin kurulmasıyla önlenebilir.
Afrika kıtasındaki bir başka ülkede, Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde yaşayan Aline Kaendo’nun oğlu, Zakya’nın bebeğinin aksine hayata tutunabilmişti. Beş yaşındaki Aristide hastalandığında Aline hemen onu Minova’daki MSF Kolera Tedavi Merkezi’ne getirdi. Oğlu, 2017’de koleraya yakalanmış olan 55 bin kişiden yalnızca biriydi. Kongo o dönemde, son 20 yılda gerçekleşen en büyük kolera salgınıyla mücadele ediyordu. 2018’de 25 binden fazla kolera vakası tespit edilmişti. 2018’in Kasım ayına gelindiğindeyse 857 kişi koleradan hayatını kaybetmişti. Uzun süren kuraklık döneminde baş gösteren salgın 26 eyaletten 24’ünü etkilemişti. Su sıkıntısı insanları başka su kaynakları bulmaya itmişti; bu kaynakların çoğu da kirli su barındırıyordu. Salgın halen kontrol altında değil.
Kolera, başkent Kinshasa’ya kadar ulaşmıştı. Marie, Camp Luka semtinde hizmet veren MSF Kolera Tedavi Merkezi’nde yatan hastalardan biriydi: “Çok güçsüzdüm. Motor taksilerden biriyle buraya gelmeye çalışıyorduk ama hiçbiri bizi almadı. Kocam 3 kilometre boyunca beni sırtında taşımak zorunda kaldı,” diyor ve ekliyor: “Kinhasa’da herkes koleradan korkuyor; utanç verici bir hastalık olarak biliniyor.”
Temiz su arayışı, özellikle kadınlar için ayrı bir yaşam mücadelesi. Kadınlar genellikle uzak mesafelerden su getirmek zorunda kalıyor ve uzun süren bu yolculuklar sırasında oldukça korunmasız oluyorlar. Sudan’ın Darfur şehrinde görev yapan MSF ekipleri, Ekim 2004 ve Şubat 2005 tarihleri arasındaki dört aylık bir zaman zarfında, cinsel şiddete maruz bırakılan 500 kadını ve kız çocuğunu tedavi etti. Kadınların ve çocukların çoğu, odun toplamak ve su bulmak için köylerinden ayrıldıktan sonra saldırıya uğradıklarını aktardı.
Yakın zamanda, Mart 2018’de, Orta Afrika Cumhuriyeti’nin Bossangoa bölgesindeki MSF hastanesinde tedavi gören 10 kadın da cinsel şiddete maruz bırakılmıştı. Silahlı bir grup erkeğin saldırısına uğradıklarında bazıları nehir kenarında çamaşır yıkıyor, bazıları da çevredeki su kaynaklarından su alıyordu. Saldırıdan ancak 15 gün sonra cesaretlerini toplayıp sağlık merkezine gelmişlerdi. Aynı grupta saldırıya uğrayan diğer kadınlar ise tıbbi destek için başvurmamıştı. Temiz içme suyuna erişim sıkıntısı, bu kez farklı şekillerde insan hayatını riske atmıştı.
MSF ne yapıyor?
Uluslararası tıbbi insani yardım kuruluşu Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF), sağlık hizmetlerinin bir parçası olarak, dünyanın farklı bölgelerinde hastalıkların yayılmasını ve salgına dönüşmesini engellemek amacıyla su ve sanitasyon altyapıları oluşturuyor. Bu tür çalışmalar her ne kadar MSF’nin ana faaliyetlerinden olmasa da, insani kriz yaşanan bölgelerdeki insanların kendi güvenliklerini riske atmadan temiz suya ve tuvalet imkânına erişimini sağlamak için gereken en kritik çalışmalardan biri.
“Watsan”* olarak da anılan su ve sanitasyon uzmanları, MSF’nin tıbbi ve insani yardım ulaştırdığı insanların temiz suya erişimi olması ve hijyenik, güvenli bir ortamda yaşayabilmesi için çeşitli faaliyetler yürütüyorlar. Watsan ekiplerinin temel görevi su temin etmek. Fakat bu süreçte sağlığın teşvikine yönelik halk arasında bilgilendirme yapan ve hijyenin önemi konusunda farkındalık oluşturmaya çalışan ekiplerle birlikte koordineli çalışıyorlar.
Su ve sanitasyon uzmanları insani krizlerde önemli bir rol oynuyorlar. 2018’de Watsan ekipleri 200’den fazla kez MSF’nin dünya çapındaki saha programlarına gönderildi. 2017’de MSF, su ve sanitasyon malzemelerine 11 milyon 441 bin 080 avro harcadı. Bu yatırımın ölçeği, 2012 tarihli DSÖ araştırmasının ışığında daha somut bir hal alıyor: Sanitasyon hizmetlerine harcanan her 1 ABD doları, sağlık harcamalarından 5,50 dolarlık bir tasarruf sağlıyor.
Su yoluyla bulaşan hastalıklar
Kolera tedavi edilmediği takdirde, virüsle enfekte olan hastaların yüzde 50’sini öldüren bir hastalık. Ancak düzgün bir tıbbi destek ile bu ölüm oranı yalnızca % 2’ye düşüyor. Salgın durumunda hastalığın yayılmasını önleyen en önemli unsur ise kolera aşısı. Doğru hijyen uygulamaları ve sorunsuz işleyen bir sanitasyon sistemi de salgının büyümesini engelleyen faktörler arasında.
2017 yılında MSF ekipleri 13 ülkede 143 bin 100 kolera hastasını tedavi etti. Oysa bir önceki yıl tedavi edilen kolera hastası sayısı 20 bin 600 ile sınırlıydı. Kolera vakalarındaki bu artışın en büyük nedenlerinden biri, Yemen’de bugüne kadar görülen en büyük kolera salgınıydı. Bu salgın, aynı zamanda dünya tarihindeki en büyük kolera salgınlarından biriydi. MSF ekipleri ülke çapında faaliyet gösteren 37 Kolera Tedavi Merkezi’nde ve Oral Rehidratasyon Noktası’nda 100 binden fazla kişiyi tedavi etti. Böylece salgın, savaşın en yıkıcı yan etkilerinden birini gözler önüne sermiş oldu. Uzun süredir devam eden çatışmalar Yemen’in su, sanitasyon ve sağlık hizmeti altyapısını yerle bir ettiğinden, ülke çapında çeşitli hastalıklar salgın boyutuna ulaştı. Bir süre sonra kontrol altına alınan kolera da bunlardan biriydi.
Çok geçmeden Yemen’de bir başka salgın baş gösterdi: Su ve sanitasyon sisteminin zarar görmesi sonucu sıtma ile mücadele başladı. MSF 2017’de 10 binden fazla Yemenliyi sıtmaya karşı tedavi etti. Pis su arıtma tesisleri olmadığı için salgının yayılması uzun sürmedi, çünkü sıtma bulaştıran sivrisinekler kirli, durağan sularda ürüyorlardı.
Bu sorun yalnızca Yemen’le sınırlı değil. MSF dünya çapındaki pek çok saha programında sıtma ile mücadele ediyor. MSF ekipleri yalnızca 2017’de sıtmaya yakalanan 2 milyon 520 bin 600 kişiyi tedavi etti. Kirli ve durağan sularda üreyen sivrisineklerin yaydığı dang humması, chikungunya, sarıhumma ve Zika virüsü gibi hastalıklar da etkin bir boru ve kanal sistemiyle önlenebilir.
Temiz su sıkıntısından kaynaklanan sorunlar, özellikle kalabalık ortamlarda daha büyük ölçekte hissedilir. DSÖ acil durumlarda ve insani kriz ortamlarında içme, yemek hazırlama ve yıkanma gibi gereksinimlerin yerine getirilebilmesi için bir günde kişi başına 15 litre su temin edilmesi yönünde tavsiyede bulunur. Ancak bu miktarı temin etmek her zaman çok da kolay değildir.
2019’un Şubat ayında Nijerya’nın Rann şehrinde şiddet olaylarının patlak vermesinin ardından 35 binden fazla kişi Kamerun’a kaçtı. MSF ekipleri diğer yardım kuruluşlarına katılarak, açık havada ve geçici kamplarda kalan mültecilere günde 240 bin litre su temin etti. Fakat bu miktar, bir günde kişi başına yalnızca yedi litre suya eşitti; yani DSÖ’nün önerdiği minimum standart miktarın yarısından bile azdı.
Mültecilerin ve ülke içinde yerinden edilmiş kişilerin kaldığı kamplarda, temiz suya ve tuvalet imkânlarına erişimin olmaması veya kısıtlı olması, hastalıkların kolaylıkla yayıldığı bir ortam oluşturur. Yoğun yağmur ve selle birlikte mevcut su kaynakları da pis sularla kirlenebilir.
Buna benzer bir olay 2017’de Bangladeş’in Cox’s Bazar bölgesinde yaşandı. Myanmar’daki şiddet olaylarından kaçan yüz binlerce Rohingya mültecinin sığındığı bu bölgede bulaşıcı hastalıklar hızla yayıldı. Kampların aşırı kalabalık olması ve insanların iç içe yaşamak zorunda oluşu, salgınların yayılmasına zemin oluşturdu. Su akıtma ve yönlendirme sistemlerinin olmaması da, muson mevsimiyle birlikte sel ve toprak kaymalarının olumsuz etkilerini ikiye katladı.
Çeşitli açılardan su sorunu
İklim değişikliği mevcut insani krizleri derinleştiriyor. DSÖ, 2025’e gelindiğinde dünya nüfusunun yarısının su sıkıntısı görülen bölgelerde yaşayacağını tahmin ediyor. Bugün kuraklık ve ishalli hastalıklar arasındaki bağlantı ile kuraklık ve beslenme yetersizliği arasındaki bağlantı gayet iyi biliniyor. Önümüzdeki yıllarda iklim değişikliği nedeniyle kuraklıkların daha uzun sürmesi, sağlık sorunlarının da katlanarak artmasına neden olacak.
Örneğin, Nisan 2017’de Etiyopya’nın Doolo bölgesinde görülen akut sulu ishal salgını, ülkenin son 30 yılda yaşadığı en ciddi kuraklık dönemine denk gelmişti. MSF ekipleri her yıl Mayıs ile Eylül ayları arasında Afrika’nın Sahel bölgesinde kurak mevsim süresince gıda stoklarının azalması nedeniyle yüz binlerce insanın sağlık sorunlarıyla karşılaştığına şahit oluyor. Küresel iklim değişikliği önümüzdeki yıllarda doğal afetler, kitlesel yerinden edilme olayları ve çatışma gibi diğer insani krizleri de tetikleyebilir.
Su kıtlığı, düşük su kalitesi, çatışma ve yerinden edilme arasında doğrudan bağlantı olduğunu dile getiren MSF’nin insani yardım danışmanlarından Carol Devine, “Tüm bunlara ek olarak dünyanın çeşitli yerlerinde, örneğin Filipinler’de, şiddetli ve sıra dışı hava ve iklim olaylarına şahit oluyoruz. Bu tür durumlarda meydana gelen sellerle birlikte, ishal, kolera ve bakteriyel enfeksiyonlar gibi suyla yayılan hastalıklar da büyük bir risk oluşturuyor. Dang humması da benzer bir risk olarak karşımıza çıkıyor. Örneğin bu örnekleri halihazırda Bangladeş ve Yemen’de görüyoruz. Oysa bu ülkelerde bu hastalıklar daha önce çok sık görülmezdi,” diyor.
Su, insanların sağlıklı ve onurlu bir yaşam sürmeleri için en hayati ihtiyaçlardan ve kaynaklardan biri. Önümüzde bizi bekleyen zorlu geleceği de göz önünde bulundurduğumuzda, özellikle insani kriz ortamlarında insanların su ve sanitasyon ihtiyaçlarının gerektiği gibi karşılanması her zamankinden daha fazla önem arz ediyor.