İzlanda; Ateşin ve Buzun Yurdu


Atlantik Okyanus’uyla Kuzey Buz Denizi’nin, Amerika ile Avrasya’nın sınırlarının kesiştiği, kültürel ve tarihi sebeplerle dâhil edildiği Avrupa’nın ikinci en büyük adası, nüfus yoğunluğu ise en düşük ülkesi İzlanda.
Yazı ve Fotoğraf: Sinan Çakmak
İki yakası zor seçilen, her türlü doğal felaketi denize boşaltan vadinin ortasında bir köprü var. Doğanın ateşkes zamanındayım; altından incecik bir dere akıyor, köprü şimdilik duruyor. Tehditkâr şırıltısını duyuyorum derenin, geldiği yere baktırıyor beni. Birkaç kilometre ileride vadinin iki yakasının seçildiği noktada dere devleşiyor, kıvrımının her bir ayrıntısı bu mesafeden seçiliyor, korkutuyor, ama sessiz… Donmuş bir nehir bu, hareket edemiyor, Vatna Buzulu’nun bir kolu sadece. Bir kıvılcıma bakıyor, 2010 senesinde önce telaffuzunun zorluğuyla ünlenen, patlamasıyla tüm Avrupa’nın hava ulaşımını etkileyen Eyjafjallajökull’un volkanının çaktığı gibi… Buzulun altında çok sayıda volkan var, bir tanesi geçtiğimiz haftalarda hareketlenmeye başlayan Bardarbunga; yeraltının alevini yüzeye çıkardığı zaman üzerindeki buz kütlesini eritecek ve kısa sürede hayal etmesi bile güç bir sel ile kilometrelerce genişlikteki bu vadiden akacak. Tabii köprü, köy, çiftlik tanımayacak ve hemen berimde denize kavuşacak…
“Kötü hava yoktur, kötü giyim vardır” diye karşılık veriyor yakınmalarıma Inga Gunnarsdottir. Inga bizim İzlandalı rehberimiz. “Ama siz de her fırsatta İzlanda’nın adı gibi buzun ülkesi olmadığını, tersine gayet ılıman olduğunu söylüyordunuz” demek istiyorum, ağustosun üç dört dereceyi zor gören bir öğlen vaktinde. Doğru, etrafım buzla çevrili değil, biraz daha ileriye bakmam lazım onu görmek için. İstatistiki olarak da doğru rehberimin söylediği: Kıyılarından ölçerseniz gayet ılıman sayılır İzlanda; en azından kış aylarında! Başkent Reykjavik’in her yıl kar altında olduğu gün sayısı ortalaması sadece 50. Dünya’nın en kuzeydeki başkenti için bu oldukça düşük bir sayı. “Kışın kayak bile yapamıyoruz, iç bölgelere gitmemiz gerekiyor” diye yakınıyor Inga bu sefer.
Kışın kayak yapılmıyor belki, ama yazın dahi ısınmak için güneş yetmiyor; ülkenin önemli zenginliklerinden jeotermal kaynaklardan faydalanmak gerekiyor. Puslu havanın ıslatan neminden kurtulmak için rehberimiz İzzet Yalab’ı takip ediyoruz. Simsiyah volkanik kayalar arasından oyulmuş bir patikaya giriyoruz, sonunda cam kaplı bir binaya ulaşıyoruz. Camın ardındaki görüntü kurumamıza değilse bile ısınmamıza yetiyor. Üzerinden dumanlar yükselen türkuaz sular bizi davet ediyor.