Kadim İnanış “Kırk”

Yüklendiği anlamları mitolojik sistemden, dinsel inanışlardan ve tecrübelerden alan kırk sayısı, hazırlık aşamasını, tamamlanmayı, olgunluğu, yokluğu ve çokluğu ifade edebildiği gibi büyü, sihir ya da ritüel içeren uygulamaların formülasyonunda önemli bir işleve sahiptir. Temeli mitolojiye ve dinsel inanışlara dayanan sayı simgeciliği, günlük yaşama yansıyan çeşitli yönleriyle modern çağda da devam etmektedir.

Yazı: Doç. Dr. Ahmet Özgür Güvenç* /Fotoğraf: Hicran Akaalp

Kırk sayısının yüklendiği anlamların farkına varabilmek için gerek maddi gerekse manevi kültürün sözlü gelenekteki en dinamik taşıyıcıları olan atasözleri ve deyimlere bakmak yeterlidir. Bir işi yapmakta nazlanan ya da yapmak istemeyen kişiye “kırk dereden su getirdin” denir. Zamanını kendi evinden çok başkalarının evinde geçirene “kırk evin kedisi” benzetmesi yapılır. Bir iş için çok kimseyle görüşülürse “kırk kapının ipini çekmek” deyimi kullanılır. Bir şeyin defalarca yapıldığını ifade etmek için yine kırk sayısı imdada yetişir. Kişinin acınacak hâlde, güç koşullar altında olduğu belirtilirken “kırk öksüzle bir mağarada mı kaldı?” sorusu sorulur. Aynı konuyla ilgili farklı söylemlerde bulunanlar “bir ağzı, kırk sakızı var” sözüyle eleştirilir. Maddi yetersizliği açıklamak için “kırk parasız”, “kırk parası yok” tabirleri kullanılır. Zihnini birbirinden bağımsız ve gereğinden fazla işlerle meşgul eden kişi “kafasında kırk tilki dolaşıyor kırkının da kuyruğu birbirine değmiyor” deyimiyle tarif edilir. Birbirinden farklı birçok işle uğraşanlara “kırk tarakta bezi olmak”, bir zaman diliminin uzunluğunu belirtmek için “kırk yılda bir”, “kırk yıl”, “kırk saat”, “kırk yılın başı” gibi ifadeler kullanılmaktadır.

 

Kırk sayısının farklı kullanımlarına halk inanışlarında rastlamak mümkündür. Doğumdan sonra anne ile çocuğun kırkının çıkması beklenir. Başka bir inanışa göre kırklı iki çocuk yan yana getirilirse “kırk basması” olur ve buna uğrayan çocuk çelimsiz kalır. Bir şeye nazar değmesin diye “kırk bir kere maşallah” ya da “kırk bir buçuk kere maşallah” denir. Doğumdan ya da ölümden sonra “kırk mevlidi” uygulaması yapılır, beklenen kırk günün geçmesine “kırk uçurma” denir. Ölümden sonra ölünün kırkının çıkması beklenir ve sonunda kırk aşı verilir. Orta ve Doğu Anadolu’da ilkbahar ve yaz başlarında meydana gelen yağışlara halk arasında “kırk ikindi yağmurları” adı verilir. Bu yağışlar, tam kırk gün sürmez, öğleden sonra yağdığı için ikindi kelimesini de alarak “kırkikindi” şeklinde anılır. Böylece günlerce ikindi vakti yağan yağmurlar ifadesi pekiştirilir.

 

Uygulama düzeyinde sayıların bir diğer kullanım alanı ise büyüsel işlemlerdir. Kırk sayısı bu hususta da kendine önemli bir yer edinmiştir. Çeşitli amaçlarla ziyaret edilen türbe, ziyaret gibi kutsal sayılan yerlerin etrafında tutulan dileğin gerçekleşmesi için kırk defa dönülür. Bununla birlikte kırk defa söylenen şeyin gerçekleşeceğine inanılır. Arınmak için kırk tas suda yıkanılır, kırk dükkân süprüntüsünden tütsü yapılarak nazardan korunulur. Yağmurun yağması ve fazla yağan yağmurun kesilmesi için yapılan ritüellerin formülasyonunda da yine kırk sayısı bulunmaktadır. Kuru bir dereden kırk adet taş toplanır, toplanan taşlar okunarak torbaya konur. Bu torba dere veya çayda suya atılırsa yağmur yağar. Yağmur çok yağarsa, çakıl taşı torbasının sudan çıkarılması ile yağmur kesilir. Başka bir törende uzunca bir iplik alınır, her defasında bir kelin adı söylenerek bir düğüm atılır. Düğümler atılırken dua okunur. Kırk düğüm atılan iplik saklanmak üzere sandığa konursa yağmur kesilir.