Dimitrios Kalumenos’un Objektifinden 6/7 Eylül Olayları

Cumhurbaşkanı Celal Bayar…Başbakan Adnan Menderes ve hükümeti…Başta asker olmak üzere güvenlik güçleri…“Gizli güçler”…Komünistler…Yunanca/Rumca “Σεπτεμβριανά/ Septemvriana / Eylül Olayları” denilen Türkiye’de “6-7 Eylül Olayları” olarak anılan pogrom yani dinsel, etnik veya siyasi nedenlerle bir gruba karşı yapılan şiddet hareketi için tüm bu kesimler fail olmakla, planlayıcıları arasında bulunmakla suçlandı. Bazısı sadece itham edildi, bazısıysa yargılandı.

Yazı: Serdar Korucu / Fotoğraflar:  Patriklik Fotoğrafçısı Dimitrios Kalumenos

Yassıada duruşmalarının tanıklarından İbrahim Alper, dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a ait olduğunu ve 6-7 Eylül öncesinde söylediğini savunduğu bir cümle üzerinden devletin zirvesinin yaşananlardan habersiz olmadığını öne sürüyordu: “Selânik’te bir bomba patlarsa, İstanbul ve İzmir Rumlarının halini o zaman görürsünüz. Hükümet bu hususta kararlıdır” (Akis, Sayı: 327, Ankara, 4 Kasım 1960, s. 27.) Bu söze benzer bir başka çıkışsa 1964 yılında Türkiye’den gitmek zorunda kalan Yunan tebaalı Rumlar arasında bulunan Taksim’deki Aya Triada Kilisesi’nin mugannilerinden –bugün 95 yaşında olan– Konstandinos Mafidis’e aitti. Yaşananları 60 yıl sonra bile dün gibi aktaran Mafidis, Celal Bayar’ın dönemin Başbakanı Adnan Menderes’e 6-7 Eylül 1955’te yakılan, talan edilen Taksim Meydanı’nın simgelerinden Aya Triada Kilise merdivenlerinin önündeki sözlerini hatırlatıyordu: “Adnan, bu muydu yapacağın?”

 

En az cumhurbaşkanlığı makamı ve hükümet kadar eleştirilerin odağındaki bir başka kesimse askerler ve polislerden oluşan güvenlik güçleri oldu. Özel Harp Dairesi’nin selefi olan Seferberlik Tetkik Kurulu’nda görevli olan Sabri Yirmibeşoğlu’nun yaklaşık 10 yıl sonra “düzelteceği” 1991 yılındaki “itiraf ” niteliğindeki sözleriyse tartışmanın “güvenlik güçleri”ne yönelmesine yetiyordu:

Sabri Yirmibeşoğlu: “Sonra 6/7 Eylül olaylarını ele alırsak…”

Fatih Güllapoğlu: “Pardon Paşam, pek anlayamadım. 6/7 Eylül olayları mı?”

SY: “Tabii… 6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir ve muhteşem bir örgütlenmeydi.

Amacına da ulaştı. (Paşa bunları söylerken benden de soğuk

terler boşandı) Sorarım size? Bu muhteşem bir örgütlenme değil miydi?”

FG: “Evet Paşam!” (Fatih Güllapoğlu, Tanksız Topsuz Harekât: Psikolojik Harekat, Tekin Yayınevi, Ankara, 1991, s. 104)

O gece “gizli bir elin” devreye girdiği iddiası da sık sık gündeme geldi. Gazeteci Ahmet Emin Yalman’ın da belirttiği gibi…“Fakat zaten sağ ve sol gizli eller bir bahane bulup ortalığı karıştırmak için esaslı hazırlıklar yapmışlar, civar köylerden yığınlarla insan getirmişler ve bunlar için araba dolusu taş yığınları ve sopalar hazırlamışlardı.” (Ahmet Emin Yalman, Gördüklerim ve Geçirdiklerim, İstanbul, 1997, c. 2, s.1647’den aktaran Samim Akgönül, Türkiye Rumları: Ulus Devlet Çağından Küreselleşme Çağına Bir Azınlığın Yok Oluş Süreci, İletişim Yayınları, İstanbul, 2007, s. 201.) Bu “gizli güç” hükümete göreyse komünistlerdi. İktidardaki Demokrat Parti’nin bu bakış açısını 12 Eylül 1955 günü Meclis’teki toplantıda ilk ortaya koyan Burdur Milletvekili Mehmet Özbey oluyordu: “Gözlerimizle gördüğümüz bu felâket herhangi fevri heyecan ve galeyanın eseri olamaz. Bunlar evvelce tasarlanmış bir plân ve programın mahsulüdür. Bu fecaat, tahrip ve yağma, tarihimizde asla görülmemiştir. Çünki: Türkler asla yağmacı ve çapulcu değildir. Yakın tarihimiz meydandadır; Fatih, İstanbul’u fethederken; kimsenin malına, canına, ırzına dokunulmamış, kiliseler yakılmamıştır. 500 sene böyle bir felâket de görülmemiştir. Bu fecaat ancak ve ancak kanı bozuk komünistlerin eseridir.”( TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 10, İçtima 1, Cilt 7, 80. İnikat, 12.09.1955.)

 

Kitap için :