Porto Lagos; Bir Yol Parantezi


Yolun keşfe açık yolcu için bir sürprizinin olmadığı yolculuk yok gibidir; yeter ki yolcu kafasındakini değil, önünde açılan yolu izlesin!
Yazı ve Fotoğraflar: İbrahim Baştuğ
Kendini yolun yordamına bırakandır gezgin, seyyah, kâşif ne derseniz artık. Keşfin birinci kuralı kalabalık olmamaktır; öyle akıl çelen sunumlarla paketlenip satılan turların tek keşfi koşturmaca ve yorgunluktur-garantili! Porto Lagos fotoğraflarımı görünce satın aldığı Kavala turu sırasında otoyoldan gösterilen yerin burası oluşuna hayıflanan arkadaşım bunun yaşayan kanıtı.
İskeçe’ye (Xanthi) 30 kilometre mesafededir Porto Lagos; Vistonida Gölü kenarında kurulmuş küçük bir kasaba. Değişik lezzetler keşfedeceğiniz balık lokantalarının yanı sıra göle bitişik lagün, mevsimiyse flamingoları; minik iki ada üzerinde kurulu manastırı ve şapeliyle şaşırtacak sizi. Anakaraya ahşap köprüyle bağlı manastırın adı St. Nicholas, manastıra yine bir ahşap köprüyle bağlanan şapelin adı ise Panagia Pantanassa… Yaşamını manastıra adamış rahiplerden bazıları güzel Türkçe konuşuyor. Kuruluşunda bir sağlık mucizesi bulunan şapele yalnız Hıristiyanlar değil, Müslümanlar da ilgi gösteriyor. Yürüyemeyenlerin bu küçük şapeli ziyaretinden sonra mucizevi biçimde yürüdüğü söyleniyor. Meryemana’ya sunulanlar arasında el, kol, bacak, göz gibi çeşitli organları temsil eden metal plakalar, çaresiz ziyaretçilerin dileğini içlerinden geçirmekle yetinmeyip somutlaştırmasının izi.
Türkçe sohbet ettiğim rahibin şivesindeki Orta Anadolu etkisi dikkatimi çekince Türkçeyi nasıl öğrendiğini sordum. Dilimizi Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye ile Yunanistan arasındaki nüfus mübadelesiyle buraya gelen bir başka rahipten öğrenmiş. Kapadokya’da çoğu kaderine terk edilmiş, kimi de can yakıcı biçimde vandalizmin saldırısıyla tahrip olmuş kaya kiliselerini gezerken içine düştüğüm kederi anımsadım burada. “Keşke” sevmediğim bir kavram ama aklıma düşüyor kaçınılmaz olarak. Anadolu’nun güzelim kültürel çeşitliliğinin mirası Kapadokya kiliseleri ve daha niceleri yaşamın içinden çekildiği deniz kabukları gibi boşluğun hüznüyle çınlayacağına içindeki yaşamla günümüze ulaşsaydı. Ulaşabilirdi! Rahipten öğrendiğime göre buradaki kilise varlığını, bir zamanlar göl kenarında yaşayan/çile dolduran bir keşişe borçluymuş. Yürüyemeyenleri iyi ettiğine inanılan bu kişinin adı çevresindeki söylen büyümüş zamanla. Bir başka söylene göre de yakalandığı fırtınadan kendisini kurtardığı için Meryemana’ya şükran duyan Bizans İmparatoru Arcadius, 5. yüzyılda burada bir kilise yaptırır.
Ahşap köprülerle birbirine ve anakaraya bağlanan adacıklar üstündeki kilise ve şapelin cazibesi bir yana, lagün niteliğindeki Vistonida Gölü kuş gözlemcilerini de kendine çekiyor. Göl içindeki adacıklar, sazlıklar ve çevresindeki kırlar birçok kuş türünün yaşam ya da konaklama alanı. Kaynaklara göre göl ve çevresinde görülebilecek 300’ün üzerinde kuş türünden en yüksek popülasyona sahip olanları akbalıkçıl, Karayip flamingosu ve karabatak. Gri balıkçıl, akbalıkçıl ve alacabalıkçıllar ise Porto Lagos’ta liman girişindeki ormanlık alanda, çamların üzerine yuva yapıyor.
Türkiye’den İskeçe’ye ya da Kavala’ya doğru yola koyulanların aklının bir köşesinde tutması gereken bir parantez Porto Lagos. Kuş gözlemeye vakti olmayanlar karabataklar ve balıkçılları uzaktan görebilir ama kiliselere uzanan ahşap köprülerle geçilen gölün ılık esintisi ve başka bir yüzyıldan gelmiş etkisi uyandıran rahipler yolculuğa renk katacaktır…
Kalabalık sevmeyen kış gezginleri Aziz Nikolas’ın yortu günü 6 Aralık’ı ajandalarına not etmeli; izdiham bütün ara renklere ve tatlara baskın geliyor.