Kaçkarlar’da Heliski
Heliski 1960’ların başında Kanada’da ortaya çıkmış bir spor. Helikopter ile taşınan kayakçılar dağlarda uygun bir alana bırakılıyor. Buradan basılmamış toz karda aşağılara doğru iniş başlıyor.
Yazı ve Fotoğraf: Ufuk Sarışen
Günün son saatleri, birazdan karanlık çökecek. Beyaza bürünmüş çam ormanlarının üzerinden süzülen helikopter Abele Blanc’ı Kaçkarlar’ın zirvesine 3932 metreye götürüyor. Abele Blanc, her akşam düzenli olarak yaptığı kar koşusunu bu akşam yapamayacak. 56 yaşındaki İtalyan dağcının her gün egzersiz yapmasının sebebi baharda gerçekleştirmeyi hedeflediği Annapurna tırmanışı. Eğer Annapurna’ya da tırmanırsa dünyadaki 8000 metrenin üzerindeki 14 dağın hepsine tırmanmış olacak. Bugüne kadar “sekizbinciler” sıfatını kazanmış çok dağcı yok ve Abele Blanc da bunlardan biri olmayı hedefliyor. Ama bu konuda acelesi yok, 65 yaşına kadar bu işi başarmayı umuyor. Yaşı ilerledikçe ve tecrübesi arttıkça acele etmemeyi öğrenmiş. Sadece egosunun peşinden giderse geri gelemeyeceğini biliyor. Helikopter zirveye yaklaşıyor ve Abele Blanc ilk önce sırt çantasını sonra kendini helikopterden aşağı bırakıyor. Çelik gövdeli dev kuşun beyaz gövdesi batmakta olan güneşin kızıllığını yansıtarak aşağı vadilerin arasında gözden kayboluyor.
10 kiloluk sırt çantasından çıkardığı tripotuna fotoğraf makinesini yerleştiriyor ve güneşin batışını fotoğraflıyor. Sonuç pek istediği gibi değil, hava bir hayli sisli ama asıl hedefi sabah gün doğumunu fotoğraflamak. Çadırını kuruyor, uyku tulumunun içinde fener ışığında kitabını okurken zirvede geceyi geçirmenin ayrıcalığının farkında, ara ara yüzünde tebessümler oluşuyor. Sabah gün doğmadan kalkıp, güneşi bekliyor. Belki de Kaçkar zirvesinden çekilen ilk ve tek gün doğumu fotoğrafları oluyor bunlar. Abele Blanc sırt çantasını hazırlıyor, kayaklarını ayağına takıyor ve 3932 metreden kendini aşağılara doğru bırakıyor. Onlarca vadi arasından kayarak geçip 3,5 saat sonra 1350 metredeki Ayder Yaylası’nda konakladığı otelin lobisinden içeriye giriyor. Yönünü nasıl bulduğunu sorduklarında “benim adım Blanc, Mont Blanc” diyor, gülümseyerek.
Erhard Loretan da Abele Blance gibi hem dağcı hem de Kaçkarlar’daki Heliski aktivitesindeki dağ rehberlerinden biri. Şu anda 51 yaşında olan Erhard Loretan ‘sekizbinciler’ arasına katılan 3. kişi olarak tarihe geçti. Oksijen tüpü kullanmadan tırmanan İsviçreli dağcı 14. zirvesini yaptığında 36 yaşında idi. “Ülkemde sokakta rahat dolaşamayacak kadar popülerim o açıdan Ayder’de olmak bana iyi geliyor” diyor. Dağ rehberi olabilmek için 5 haftalık bir kursu, fiziksel testleri ve iki yıllık bir stajı tamamlamak gerekiyor. Bütün bu aşamalardan sonra dünyadaki tüm dağlarda geçerli bir rehber haline geliniyor. Bu iki ünlü dağcının Kaçkarlar’da bu faaliyetin içinde olması Avrupalı turistlerin bölgeye gelmesinde önemli bir etken. Dünyanın en önemli dağcılarının rehberliği kendilerini daha da güvende hissetmelerini sağlıyor belli ki.
Heliski 1960’ların başında Kanada’da ortaya çıkmış bir spor. Helikopter ile taşınan kayakçılar dağlarda uygun bir alana bırakılıyor. Buradan basılmamış toz karda aşağılara doğru iniş başlıyor. İşin içinde helikopter gibi teknolojik bir araç olunca bu sporun maliyeti de oldukça artıyor. Bunun yanı sıra kayılacak alana ulaşmak, dağ rehberleri, heliski rehberleri, radyo frekanslı vericiler, özel yapım kayaklar da bu işin pahalı bir spor olmasına etken. Ayder’de heliski rehberliği yapan George Robbi 38 yaşında ve 36 sezondur heliski rehberi. “Hayır, 2 yaşında başlamadım rehberliğe. Burada sezon bitince güney yarım küreye Yeni Zelanda’ ya geçiyorum. Heliski rehberliğine orada devam ediyorum.” diyor. “Ben 10 yıl Kanada’da çalıştım. Heliski piyasasının %90’ı dünyada halen Kanada’nın hegemonyasında ama diğer bölgelerde de çok büyük potansiyel var. Amerika, Alaska, İzlanda, Grönland, Nepal, Hindistan, Rusya, Norveç, İsveç, Finlandiya, Arjantin, Gürcistan, Şili, İsviçre, İtalya, İspanya ve Türkiye’de heliski operasyonları yapılıyor. Şu anda burada 3 helikopterimiz var. İkisi İkizdere’de biri de burada Ayder’de. Bu iki bölgeyi de üs olarak kullanıyoruz. Heliski için yumuşak ve toz kara ihtiyaç var ve o da bu dağlarda bolca mevcut. Karadeniz’in nemli havası sayesinde kayak için ideal bir kar yapısı oluşuyor burada.” diye anlatıyor.
İsviçreli dağ rehberi ve kayak hocası Thierry Gasser, 1984 yılından beri dünyanın çeşitli yerlerinde heliski operasyonları düzenliyordu. Ancak hep kendi heliski üssünü kurmayı hayal etmişti. Öyle bir yer bulmalıydı ki burası Avrupa’ya yakın, rakımı yüksek bir sıradağ olacak ve ideal kar oluşumu için denize yakın bir konumda bulunacaktı. 2003 yılıydı, Thierry Kırgızistan’daki bir heliski operasyonunu bitirmiş ülkesine dönüyordu. Uçağı ilk önce Kafkasları aştı ardından Karadeniz üzerinde seyretmeye başladı. Tam Kaçkarların üzerinden geçerken Thierry Gasser gördüğü manzara karşısında heyecanlanarak pilota yöneldi. Bu dağların ismi neydi, ne kadar yükseklikteydi, nasıl ulaşılırdı? Soruları arka arkaya sıraladı bir nefeste. Burası aradığı dağ olabilirdi belki de. Bu tesadüf sonrası Nisan 2003’te Thierry Rize’ye geldi. Uçuş ve Heliski aktivitesi için yerel yöneticiler ile görüştü ve operasyon için gerekli onayı aldı. Aynı zamanda kayak alanlarının tespiti için ilk helikopter uçuşunu da yaptı.
Kaçkarlar her seviyeye ve zevke göre kayış imkânı sunuyordu sporculara. Bu sırada şimdiki ortağı Nicolas Clerc devreye girdi. İşin finans, bütçe ve organizasyon kısmının üstesinden gelmek Nicolas Clerc’in sorumluluğuydu. 2 yıl süren hazırlık 2005 sezonunda 1 helikopter ve 75 müşteri ile başlamıştı. Aradan geçen 5 yıl sonrasında Kaçkar heliski organizasyonu yılda ortalama 400 kayakçı ve snowboardcuyu ağırlamakta. Yaklaşık 4500 km2 alana yayılmış 60 vadide 440 ayrı iniş rotası kullanılıyor. Sporcular günde ortalama 6000–12000 metre iniş yapıyorlar. Genelde 3700 ile 1500 metreler arasında kayılıyor. Her hafta 16–43 kayakçı, boardcu Kaçkarlar’a geliyor ve haftada ortalama 7000 Euro’yu bu spor için harcıyorlar. Dilerlerse toz kar için özel olarak üretilen kayak ve boardları da Ayder’de temin edebiliyorlar.
Ayder’de heliskicilerin konakladığı otelin sahibi Doğan Haşimoğlu yaylanın aşağısındaki Çamlıhemşin ilçesinden. Otel işletmeciliği babadan kalmış. Babası kaplıca işletmecisiymiş yaylada. Haşimoğlu, ayağındaki kayak ayakkabılarını çıkarırken bir taraftan da tavla oynayacak rakip arayışında, gözüne İsviçreli helikopter pilotunu kestiriyor “Hele şunun bir ifadesini alayım, ayaklarını bir yerden keseyim” diyor. Haşimoğlu, heliskinin başlamasıyla yaylada yaşayan birçok insanla beraber kayak sporuna merak sarmış; “Önceden naylon torbaların üzerine oturur, tepeden aşağı doğru kayardık, hoş o da çok zevkliydi ama bunlar geldikten sonra hayal bile edemediğimiz televizyonda gördüğümüz bu kayak sporu ile tanışır olduk. Şimdi neredeyse her evde bir kayak takımı var. Dört çeker araçlarımızla Aşağı Kavrun’a kadar çıkıyoruz, sonra gene Ayder’e kadar geze geze kayıyoruz ana yoldan. Bu bize yetiyor. Heliskiciler gibi kayamam ben şimdilik. Bunlar adrenalini yüksek çılgın insanlar, neredeyse uçurumdan atlayacaklar kaymadan. Ben buranın kışının da çok değerli olduğunu bunlar gelmeden önce fark etmiştim. 2002 yılında otelin kışlık yalıtımını yaptırdım ve sezon boyu açık tuttum. Sadece 6 kişi konakladı bir sezon boyu. Şimdi Allah’a şükür kışın da müşterim yeterli.” diyor. İsviçreli pilot 2–0 yapıyor durumu. Haşimoğlu, rahat gözüküyor “Ne de olsa misafirimiz, morali bozulmasın, 2 avans yeter ona. Heliski öncesi burada yollar kasımda kapanırdı karla, mayısta tekrar açılırdı. Şimdi 2–3 saat bile kapanmasına izin vermiyor ekipler, hemen makineler geliyor, yollar açılıyor. Asıl önemlisi heliski geldi kaçak avlanma bitti” diyor. “Eskiden herkes elini kolunu sallayarak dağlara çıkar kaçak avlarlardı çengel boynuz keçileri. Şimdi avcılar helikopterden görüneceklerini bildiklerinden kaçağı bırakır oldular. Helikopterden görüyoruz çengel boynuzluları, güvenle dolaşıyorlar.” diye ekliyor.
Kamil Yılmaz’ın heliskicilerin kaldığı otele çok yakın bir kahvesi ve bakkalı var yaylada. Eğer kar yağmıyorsa kapısının önünde sandalyeye oturup karşı yamaçları seyrediyor ve genelde fonda Karadeniz FM’den müzikler çalıyor. “Yaz gelse de bir horon tepsek artık,” diyor. “Heliski’nin bana bir faydası yok, adamlar gezmiyor dışarıda, binlerce Euro veriyorlar, her şeyi otel karşılıyor. Ben olsam ben de dışarı çıkıp para harcamam,” diyor. “Ama gene de iyi insanlar, arada uğrayıp bir çayımı içiyorlar. Ayder’in tanıtımına faydaları var elbette, reklamımız oluyor. Dünyaca meşhur oldu yaylamız heliski sayesinde.” diyor. Sonra karşıki yamaca doğru dönüyor, yüzündeki ifade değişiveriyor, ses tonu da yükseliyor. “Bir tane hayvan kalmadı valla, şuralar hep hayvan doluydu. Helikopter sesini duyan ürktü gitti.” sonra başlıyor anlatmaya “Bir gün TRT’ciler ve Milli Parklar Müdürü benim mekânı ziyarete geldiler çay içmeye, müdüre “Kusura bakma ama sen buranın müdürlüğünü tam yapamıyorsun. Şu heliskiyi kendi memleketlerinde yasaklıyorlar, sen burada izin veriyorsun. Kuşlar, ayılar, keçiler darmadağın oldu, milli park dediğin sessiz olur neden bakanlığa bunları anlatmıyorsun? Makam arabasıyla gelip gitmekle olmaz. Şikâyetçiyiz köylü olarak.” dedim. “Yok ya” dedi. “Yok yası yok” dedim. “Şurada bir barut atsak 400 TL ceza yazıyorsun ama bu gürültüyü engellemiyorsun. Artık oturduğum yerden seyredemiyorum hayvanlarımı. Gebe hayvanlar düşük yapıyor. Hayvan sesi duyunca ne yapacağını şaşırıyor, kaybolup gidiyorlar. Ben burada doğdum, burada öleceğim hayvanlarımı tekrar görmek istiyorum. Keçiler mecburen İkizdere ve Yusufeli’ne göçüyorlar, denge alt üst oldu. Heliskicilerin zevki için doğanın dengesi bozuluyor. Tek gördüğümüz hayvan aha da şu kargalar. Sadece sıkıntımız bu, yoksa yapsınlar kayaklarını bir derdim yok ama buna bir çare bulsunlar.” diye heliskinin doğaya olan zararını geçmişteki diyalogu ile anlatıyor Kamil Yılmaz.
Ayder’de yol üzerindeki hediyelik eşya dükkânı sahibi Metin Yıldız da yamaçtaki hayvanların azaldığını söylüyor. “Kışın bu mevsimlerde yani Ocak-Şubat gibi karşı vadide 15–20 keçi olurdu. Şimdi bakıyorsun 1–2 tane bile zor görüyorsun. Yaban hayvanı sesi, gürültüyü sevmez. Öyle zamanlar olurdu ki yukarıdaki yaylalarda dolaşırken 60–70 hayvanın içine düşerdik, en ufak bir ses duyduklarında anında fişeklerler, gözden kaybolurlardı. Ama sese alışan hayvanlar da olabilir belki. Ben buraya ilk geldiğimde arabayı gören hayvan anında yok olurdu korkusundan. Şimdi çakalla karşılaşıyoruz yüzüme bakıyor, korna çalmazsam gitmiyor. Hatta yazın arı kovanları etrafına ayı kovan otomatik ses bombaları koyuyoruz. Ayı bir süre sonra alışıyor, kafasını bile kaldırmıyor bomba sesine. Bir de çığ olayı var, geçen sene heliskinin yapıldığı yaylalarda 37 ev yıkıldı kardan. İspatı yok gözle görmedikten sonra, ama helikopterden şüpheleniyoruz. Eskiden yaşlılarımız derdi ki 5–6 metre kar olunca büyük sesle konuşmayın tüfek atmayın. Simdi helikopter sürekli tüfek atar gibi dolaşıyor tepemizde. Belki de çığa faydası da var bilemiyorum. Sürekli çığı tetikleyip çok büyük kütleler oluşmadan ufak çığlar yaratıyor da olabilir.” diye anlatıyor. Metin Yıldız’ın kafası aslında biraz da karışık. Çevreye olan duyarlılığı bazen ticari kafasına yenik düşüyor. “Şu anda burada faaliyet gösteren firma yabancı, İsviçreli. Bunun yerine bir Türk firması yapsın bu işi. Hatta 1–2 değil 10 firma birden yapsın. Ne kadar çok olursa bu faaliyet, burası da o kadar çok canlanır turizm açısından. Şimdi yabancılar hep otelde yiyip içiyorlar, Türkler de gelirse buraya yöreye de katkısı olur. Bizlerden de alışveriş yapmaya başlarlar. Bir de buraya teleferikli bir kayak pisti yaparlarsa ne kadar iyi olur. Uludağ gibi oluruz valla.”
Heliski’nin doğal hayatın düzenini bozduğu yolundaki iddialar sebebi ile Fransa Alpleri’nde ve Utah’daki Wasatch Dağları’nda heliski tamamen yasaklanmış. İsviçre’de ise çitlerle vahşi hayat arasına sınır koyulmuş. Bunların dışındaki tüm bölgelerde durum belirsiz, belki de bilimsel olarak ispat bekleyen iddialar seviyesinde duruyor bu söylemler. Dağ rehberi Abele Blanc ve Erhard Loretan: “Bizim çevreye zararlı bir organizasyon içinde bulunmamıza imkân yok. Böyle bir şey gerçekten olsa en başta biz karşısında oluruz.” diyorlar. 23 yıllık İsviçreli helikopter pilotu Daniel Naugel de; halen kurt, geyik ve keçi gibi birçok hayvanla karşılaştığını, sabahları taze ayak izleri gördüğünü söylüyor. Hatta zaman zaman helikopter ile hayvanlar için yaylalara yiyecek bıraktıklarından bahsediyor. Rize Çevre ve Orman Müdürü Sabit Kandemir de konuya iki taraf açısından da temkinli yaklaşıyor. “Bu faaliyet sırasında helikopter sesinden kaynaklanan bir risk faktörü var. Ancak bunun bilimsel olarak uzun bir süre takip edilmesi gerekiyor. Helikopter sesine yaban hayatı bir tepki veriyor. Bunun aksini söyleyemeyiz. Ama bu tepkinin ne boyutta olacağı, ilerdeki yaşam alanlarında ve yavrulama dönemlerinde bir olumsuz etkisi olup olmayacağı bir araştırma sonucu ortaya çıkar. Biz her ihtimale karşı riski azaltmak için yoğun yaban hayatı popülasyonu olan bölgeleri uçuş ve kayak alanından çıkardık.” diye aktarıyor.
Heliski’nin emniyetinden de sorumlu olan George Robbi, yeni bir kayak günü için herkesten önce helikopterler ile indiği 3600 metrelik tepeden Kavron Vadisi’ne doğru kaymaya başlıyor. Yaklaşık 100 metre sonra duruyor ve sırt çantasından çıkardığı kürek ile karı kazmaya başlıyor. Ardından çantasından çıkardığı cihazlar ile ölçüm yapıyor. İşini bitirip ilk defa basılan karlarda izler bırakarak karlara tamamen gömülmüş yayla evlerinin arasından geçerek helikopterin kendisini alacağı düzlüğe ulaşıyor. Heliski ofisi Robbi’den gelen kar durumu ve çığ tehlikesi sonuçları ile birlikte hava tahminlerini de değerlendirerek günün programını yapacak. Kayış süresi ve kayılacak vadiler belirlenecek. Robbi “önce emniyet” diyor. “Eğer koşullar müsait değilse gerekirse misafirlerimizi kaydırmama hakkımız var. Ancak bugüne kadar böyle bir durumla karşılaşmadık ve bu da bölgenin bu spor için ne kadar uygun olduğunun göstergesi.” Erhard Loretan da kayış öncesi yeni gelen kayakçılara teknik emniyet kurallarını anlatıyor ve uygulamalı bir eğitim veriyor. Her kayakçının üzerine bir verici bağlı, olası bir kaybolma veya çığ düşmesi sonucu bu verici yardımı ile kendilerine ulaşılıyor. Aynı zamanda sırt çantası içerisinde çığdan kurtulmayı sağlayıcı bir ekipman mevcut. Çığ düştüğü zaman sırt çantasının pimi çekiliyor ve çantadan dev bir balon çıkıyor. Bu da çığdan kurtulmak demek.
İsviçreli bağımsız film yapımcısı ve yönetmeni Nicolas Wadimoff, Avuzor Yaylası’nda sabah kaydıktan sonra heliksiyi yarıda bırakıp Ayder’e geri dönmüş. Niyeti köyü gezip insanları ve kültürü tanımaya çalışmak. “Heliski aslında bahane, ben çok da iyi bir kayakçı değilim aslında orta seviyedeyim. Zaten çok iyi kayak yapmaya gerek yok bu spor için. Normal pistlerde kayabilen biriyseniz Kaçkarlar’da kaymanın daha da kolay ve zevkli olduğunu göreceksiniz.” diyor. Arkadaşı Christophe Authier de aynı görüşte. O da 7 yaşından beri kayıyor, 20 yıldır da board yapıyor. İlk heliski deneyimini 1992’de Özbekistan’da yaşamış. “Birçok yerde yaptım bu sporu ve burası gördüklerimin en iyisi ve en profesyoneli.” diyor.
Abele Blanc ise dağların hepsinin aynı olduğunu söylüyor. “Kaçkarların, Himalayalardan ya da Alplerden bir farkı yok. Dağ dağdır, şakaya gelemez, onunla oyun oynanmaz. Risk ve tehlike her yerde aynı.” diyor. Ocak’ta başlayan sezon Nisan’ın ortalarına doğru bitecek ve Abele Blanc, Annapurna’ya yani 14. zirvesini fethetmek için yola koyulacak. Orada Kaçkar zirvesindeki gibi keyifli bir gece geçirmek pek olası değil. ‘Sekizbinlerde’ ne kadar az zaman geçirirse geri dönme ihtimalinin o kadar fazla olduğunun bilincinde. Kaçkarlarda bir gün daha bitiyor. Kamil Yılmaz lokantasının önünde oturmuş umutla karşı vadiyi izliyor. Birden vadide patikada hızlı hareket eden bir canlı görüyor ve heyecanlanıyor ama hemen sonra fark ediyor ki bu Annapurna için egzersiz yapan, akşam koşusuna çıkmış dağcı Abele Blanc’tan başkası değil.