Eminönü’nün Öteki Yüzü “Altgeçitler”

Kalabalıklar arasında kaybolduğunuz, araçların, vapurların, insan seslerine ve martı çığlıklarına karıştığı bir yer Eminönü, Tarihi Yarımada’nın kalbi…

Yazı: Deniz Çağıl / Fotoğraf: İlker Gürer

Baharat kokusunun ciğerlere çekildiği Mısır Çarşısı, Galata Köprüsü’nde balık tutanları, balık ekmeği, Yeni Camisi, PTT Müzesi ve daha nice yapısı ile adeta tarihsel bir sürece tanıklık ediliyor Eminönü’nde. İnsanlar, meydandan balık ekmekçilere ya da vapur iskelesine geçmek için alt geçitleri kullanıyor.

Günde milyonlarca insanın kullandığı Eminönü alt geçitlerinde ayrı hayat hikâyeleri yatıyor. Dükkân sahipleri ve seyyar satıcılar güne saat 8.00 gibi kilitleri açarak merhaba diyor ve yaklaşık 12-13 saatlik çalışmadan sonra tekrar evlerine dönüyorlar. Evlerinden çok kaldıkları alt geçitler de onların ikinci evi durumunda. Yemeklerini burada yiyor, çaylarını getirdikleri ısıtıcılarda yapıyor ya da seyyar çaycıdan alıyorlar. Hepsi yıllardır burada olmanın verdiği samimiyeti taşıyor. Yan yana aynı malzemeleri satsalar dahi bir esnaf ortaklığı içerisinde iş yapıyorlar. Eskilerin ‘tablalı gedikleri’ şimdilerin ‘işportacıları’ ise zabıta nöbetlerinden fırsat buldukça burada satış yapmaya çalışıyor.

İçeride kalabalık, satıcı ve dilencilerin sesinin eksik olmadığı bu alt geçitler beraberinde birtakım sıkıntılar da getiriyor. Bunlar alt geçidi kullanan insanlar, dükkân sahipleri, seyyar satıcılar ve hatta zabıtaların sebebiyet verdiği sorunlar.

Eminönü Meydan’dan vapur iskelesine yaya ulaşımı çoğunlukla alt geçitlerle sağlanıyor. Bu alt geçitleri kullanan insanlar dükkânlardan şikâyet ederken, işportacıların ve dilencilerin hem görüntü hem de gürültü kirliliği yarattığını belirtiyor. Dükkânların tezgâhlarını dışarıya çıkarması ve alanı daraltmasından şikâyet eden insanlar, ”Üzerine bir de işportacılar eklenince zorlaşan yürüme ancak itiş kakış ile mümkün” diyor. İşportacı ve dilenci sayısının eskisine nazaran az olduğunu belirten insanlar, buna rağmen alt geçitlerdeki gürültü kirliliğinin ana kaynağı olarak yine onları gösteriyor. İnsanların bir diğer sıkıntısı da akşama doğru artan çöp yığınları…

Alt geçitlerin hikâyesinde en az şikâyetçi kesim dükkân sahipleri. Dükkân sahipleri değişen mevsim şartları ve ekonomideki dalgalanmalarla birlikte işlerin eski yoğunlukta olmamasından yakınıyor.

Zabıtanın denetimi daha az yaptığı akşam vakitleri meydan ve alt geçitler işportacılar ile doluyor. İşportacılar dükkân sahipleri ve izinli satıcılara oranla daha çok sıkıntı yaşıyor. Bu yüzden çoğu işportacı fotoğraf ve röportaj isteklerimize olumsuz yanıt veriyor. Bazı ‘kişisel’ bilgilerin/görüşlerin yazılmaması karşılığında konuşan işportacılar, zabıtalar hakkında sorulan soruya içtenlikle “onlar da görevlerini yapıyor” cevabını veriyor. İşportacılar, zabıtaların sürekli devriyede olmasına ve kovalamalara alışık olduklarını belirtirken, ceza alsalar dahi yaptıkları işporta işine devam edeceklerini de sözlerine ekliyorlar.

İşportacıların en büyük sorunu zabıtalar olsa da insanlardan şikâyet edenlerin sayısı az değil. İnsanların alacağı malzemeden son anda vazgeçmesi, alışveriş yaptıktan sonra bir ‘teşekkür’ etmemesi ve çok sık adres sorması genel sorunları. Ayrıca ayda yüklü miktarda para kazandıklarına dair bir inanışın olduğuna dair sorumuza işportacılar, (gülerek) ”Bu bir şehir efsanesi. Bu işten ayda 10 bin 20 bin TL kazansaydık karşı semtte rezidanslarımız olurdu” diyor.

 

Görmemek ne aşa ne de yaşa engel… Alt geçitlerin ‘fiziksel engelleri’ hariç tek sıkıntısız sakinleri ise izinli seyyar satıcılık yapanlar. Bunlar büyükşehir belediyesince izinli olan bedensel engelli satıcılar. Özel izinle sadece küçük eşyalar (çakmak, pil, tırnak makası, kalem, ayakkabı keçesi vb.) satılabilirken, büyük eşyalar (çanta, elbise vb.), tütün ve alkol gibi maddelerin satışına izin verilmiyor. Ayrıca hangi satıcının nerede satış yapacağı da belediyece belirleniyor.

Alt geçidin giriş ve çıkışına yerleştirilen seyyar satıcılardan İrfan Ayhan röportaj isteğimizi kırmayarak bize yardımcı oluyor. İrfan Ayhan 60 yaşında ve Diyarbakırlı. 27 yıldır İstanbul’da yaşıyor, 1999’dan beri de burada seyyar satıcılık yapıyor. Daha önce ağır sanayide kutuculuk yaptığını da söylüyor.

Buradaki ilk zamanlarında işin tecrübesizliğinden kaynaklı sorunlar yaşadığını belirten Ayhan, ”İlk zamanlar sahte kâğıt paralarla dolandırılıyordum, bazen de mallarım çalınıyordu ancak şimdi böyle olaylar pek yaşanmıyor” diyor.

Fotoğraf: Deniz Çağıl

Eve gidiş gelişlerinde ve burada insanlarla yaşadıkları sıkıntıları sorduğumuzda, bunu öğrendikleri baston tekniği ile gerçekleştirdiklerini söylüyor. Kendi ve kendisi gibi diğer satıcıların içinde bulunduğu durumu ‘görmemenin sıkıntısını istemeden de olsa yaşamaları’ gerektiği şeklinde açıklıyor. Bazı insanların önyargılı olduğunu söyleyen Ayhan, ”İnsanların görmediği zaman bir işe yaramaz algısı tamamen yanlış, kişi kör, dilsiz veya sakatta olsa yapabileceği işler vardır. Yeter ki insan beyin körü olmasın, çünkü görmemek zor olsa da görmezlik en zor olanı” diyor. Son olarak ekmeğin kolay kazanılmadığını belirten İrfan Ayhan, yaşı ve durumu ne olursa olsun insanın çalışmasına bir engel olmadığını söylüyor.