Hemşinliler; Fırtınada Doğan Halk
Yolun gittiği son yer olan Trovit’te minibüsten indiğimizde çıkmamız gereken dimdik aşıt karşımızdaydı. Sırta çıktığımızda yolun zor kısmını tüketmiştik, Palovit Yaylası’na inecek ve sonra Palovit Vadisi boyunca akan berrak suyla beraber yokuş aşağı yürüyecektik.
Yazı: Mustafa Alp Dağıstanlı / Fotoğraf: Umut Kaçar
Yıl 1993’tü, Ağustos ortasıydı. Çamlıhemşinli arkadaşımız Mehmet Demirci’yle beraber onların yaylası Amlakit’e gidiyorduk. Şimdi arabalarla ulaşılan ve şu sıra fiyakalı “yeşil yol” adıyla tabiatı yırtarak birbirine bağlanmak istenen yaylalara çıkmak için yürümekten başka yol yoktu. Toplam dört saatlik yürüyüşle Amlakit’e varmıştık ki, evler başlamadan hemen önceki küçük bir düzlükte kadınlı erkekli bir horon yaylanın nasıl şenlendiğini haber vermişti. Hemşinlilerin Vartevor dediği yayla şenliğinin içindeydik.
Akşam yemeğini Mehmetler’de yedik ama yatmak için yaylanın ahşap kahvesinin üst katındaki odalara yerleştik. Hava yeni kararmış, yayla ahalisi kahveye doğru akmaya başlamıştı. Tulum ısınma-ısındırma cilveleri yapıyordu ve birden silahlar patlamaya başladı. Havaya sıkan sıkana… “Yukarıdayız, dikkat” diye bağrışmalarımız nafileydi; kendimizi hemen aşağı attık biz de. Horon bu sefer kahvenin geniş sayılabilecek mekânında dönüyordu. Bir de, gündüzünkinin aksine, kadınlar horona girmiyor, horon halkasının ortasında (buraya “maşallah dibi” diyorlar), kimileri de duvar dibindeki sandalyelerde oturuyor, alkış tutuyordu.
Yorulan, dönen insan halkasından kan ter içinde çıkıp kendini dışarı atıyor ve “rakı ocağı” olarak çalışmakta olan çay ocağından bardağını kapıp soluklanıyor, sonra artan bir coşkuyla horon halkasına tekrar katılıyor ve tekrar katılıyordu. Ertesi sabah, kahvaltıdan sonra neredeyse bütün yayla halkı seferber oldu. Amlakit’in bir yaylası daha var aslında: Kotençur. Daha yüksek bir yayla. Vadinin batı yamacına çıkmak gerekiyor oraya gitmek için. Küçük gruplar halinde yola çıkıldı. Bir on beş dakika kadar yürüyüp yamaçta yükselmeye başlamıştık ki, Mehmet mola verdi: “İşte bir puğar!” Yani küçük bir pınar. Adet gereğince, puğarda oturup, nevaleyi çıkarıp en azından bir tek rakılık mola veriliyor.