Libya’daki Gözaltı Merkezlerinde “Hayat”
Geçtiğimiz aybaşında, 2 Eylül’de Libya açıklarında meydana gelen bir deniz kazasından kurtulabilen mülteciler, uluslararası tıbbi insani yardım kuruluşu Sınır Tanımayan Doktorlar’a (MSF) yaşanan kazada 100’den fazla insanın boğularak hayatını kaybettiğini anlatmıştı.
Yazı: Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF) – Fotoğraf: Sara Creta/MSF
Aralarında deniz kazasından kurtulanların da bulunduğu 276 kişilik grup*, aynı gün Libya Sahil Güvenliği tarafından Trablus’un 120 kilometre doğusundaki liman kenti Hums’a geri getirilmiş, Libya makamlarının kontrolü altındaki bir gözaltı merkezine nakledilmişti. Güvenli bir yaşam umuduyla Sudan, Mali, Nijerya, Kamerun, Gana, Libya, Cezayir ve Mısır’daki evlerini terk etmek zorunda kalan bu insanlar aynı gün, kaçtıkları, cinsel şiddete maruz bırakıldıkları, işkence ve kötü muamele gördükleri bir ülkeye, Libya’ya hapsedilmişti. Üstelik büyük bir kısmı, motordan yayılan benzinin yol açtığı kimyasal yanıklardan kaynaklanan fiziksel yaralanmalara ek olarak, deniz kazasında yakınlarını kaybetmenin acısını ve üzüntüsünü yaşıyordu.
Kadınların kaldığı koğuş. / Gözaltı merkezinde alıkonan bir başka kazazede: “Bizi neden buraya geri getiriyorlar? Bu soruyu Avrupa ülkelerine soruyorum. İtalyanlar neden bizi kurtarmadı? Onca saat denizde kimsenin yardımımıza gelmemesi insanlık dışı bir durum. Trablus’ta savaş olmasaydı denize çıkmazdım. 10 yıldır Libya’da yaşıyordum ve Tacura’da çalışıyordum ama ülke içinde yine özgürce dolaşamıyordum. Avrupa bizim sığınma başvurularımızı kabul etmese bile, bizi Akdeniz’de ölüme terk etmemeli.” / Gözaltı merkezinde kadın ve çocukların kaldığı koğuş. / MSF ekiplerinin tüm çabalarına rağmen gözaltı merkezinde su ve sanitasyon şartları iyileştirilmedi, insanların temiz içme ve kullanma suyuna erişimleri sağlanmadı. Bu da uyuz gibi hastalık ve enfeksiyonların yayılmasına neden oluyor.
Deniz yolculuğuna uygun olmayan bot ve teknelerden kurtarılan insanların keyfi gözaltı sistemiyle alıkonmaları yaygın bir uygulama. Nitekim Libya Sahil Güvenliği, Avrupa Birliği ülkelerinden gördükleri destekle, 2018’in Ocak – Ağustos ayları arasında 13 bin 185 mülteci ve göçmeni Libya’ya geri götürdü**. Bu uygulama, son derece ağır fiziksel ve psikolojik travma atlatan binlerce insanın halihazırda daha fazla zarar görmesine sebep oluyor.
Keyfi gözaltılarla alıkonan mülteci, göçmen ve sığınmacılar, şimdi Libya’dan tahliye edilmek yerine süresiz bir şekilde insanlık dışı şartlarda hapsediliyor ve insan kaçakçılığı şebekelerinin eline düşme tehlikesiyle yaşıyorlar. Çünkü bu insanların güvenli bir yere ulaşma amacıyla çıktıkları yolculukta ellerinde kalan tek “seçenek” suç şebekelerine başvurmak.
MSF ekibi, erkeklerin kaldığı koğuşta taze meyve dağıtıyor. Burada alıkonan insanların beslenmelerinde vitamin eksiği olduğundan, MSF özellikle bu gıda desteğine önem veriyor.
Bir diğer tehlike ise şiddetini artıran çatışmalar… Trablus’taki gözaltı merkezlerinden birkaçının cephe hattı üzerinde bulunması, topçu ateşi ve bombardımanların ayrım gözetmeksizin yürütülmesi, alıkonan bu insanları her an ölüm tehlikesiyle burun buruna getiriyor. Hatta yoğun çatışmalar zaman zaman, MSF’nin gezici kliniklerle düzenli olarak hizmet verdiği gözaltı merkezleriyle irtibatını kaybetmesine neden oluyor.
Bu nedenle MSF, Hums ve çevresindeki gözaltı merkezlerinde tıbbi insani yardım çalışmalarını sürdürmeye devam ederken, diğer taraftan Libya’nın çeşitli noktalarında keyfi olarak gözaltında tutulan binlerce göçmen, mülteci ve sığınmacının serbest bırakılması, sığınma taleplerinin gereği gibi işleme konması ve bu insanların hızla ülkeden tahliye edilerek güvenli bölgelere ulaştırılması çağrısını bir kez daha yineliyor.
MSF ekibi tarafından muayene edilen bir kazazede: “Gemide yaşlılar, kadınlar ve çocuklar da vardı ama sadece bazılarının can yeleği vardı. Bottaki pek çok insan yüzme bilmediği için ilk boğulanlar onlar oldu. Denizin üstünde yüzen cesetleri hatırlıyorum. Bir de kazada kız çocuklarını kaybeden Libyalı aileyi… / Gözaltı merkezinde yemekler, büyük metal kaplarda veriliyor ve çoğu zaman beş ila 10 kişi arasında paylaşılıyor. / Gözaltı merkezine kapatılan bir kadın: “Denizde bir başımıza bırakılınca insanlar ümidini yitirdi. Bizi kurtarmak için her türlü araçları vardı ama neden denizde ölmemize göz yummuşlardı? Hepimiz insanız. Avrupa’ya gitmek istiyoruz çünkü daha iyi bir hayat istiyoruz. Bazılarımız yoksulluktan, bazılarımız savaştan kaçıyor. Biz suçlu değiliz.”
MSF aynı zamanda Akdeniz’deki arama kurtarma faaliyetlerinde birlikte çalıştığı arama kurtarma kuruluşu SOS MEDITERRANEE’nin başlattığı imza kampanyasını yaygınlaştırarak milyonlarca kişinin desteğini bekliyor. 31 ayda 230 kurtarma operasyonuyla 29 bin 523 kişiyi denizden kurtaran Aquarius gemisinin AB ülkelerince engellenen faaliyetlerine devam edebilmesi ve Akdeniz’in ortasında yaşam mücadelesi veren insanları kurtarmaya devam edebilmesi için siz de bu kampanyayı imzalayıp paylaşabilirsiniz: https://you.wemove.eu/campaigns/save-the-aquarius-and-rescue-at-sea