Tayland; Fil Yolu
Mae-Kok Nehri kıyısındaki Karenruamit Köyü’nde güneş batmak üzere. Köydeki Fil Koruma Merkezi’nde beyaz filler nehirden yeni çıkmışlar…
Yazı ve fotoğraf: Ufuk Sarışen
Çalışanlardan Kim Ki Wan fillerden yavru olan ile derin bir muhabbette, bir taraftan da etrafı süpürüyor. Burası Akha ve Karen kabilelerinin bir arada yaşadığı bir köy. “Zamanında köyün geçim kaynağı ormancılıktı” diyor Wan. “Ancak 1989 yılında ağaç kesimi yasaklanınca köy oldukça yoksullaştı. Ağaç devirmede ve taşımada kullandığımız fillerimiz bir işe yaramaz oldu. Bir kısmını Bangkok’a götürdük ve sattık. Orada filler turistler ile fotoğraf çektirerek ya da muz satışında kullanılarak sahiplerine para kazandırdılar. Artık o da yasaklandı gerçi. Devletin de desteği ile bu fil merkezini kurduk. Şimdi filler ile turistik turlar yapıyoruz. Şu tepeyi geçip geri geliyor filler yolcularıyla. Giderken de etraftaki otları yiyerek karınlarını doyuruyorlar.”
Evcil beyaz Asya filleri için bu hayat önceki ağır çalışma koşulları ile kıyaslandığında keyifli bir tatil olarak düşünülebilir. Nehre girip tepelerde kısa gezintilere çıkıyorlar. Wan: “Bunlar 1900’lerin başında 100 bin adet idi. Şimdi ülkedeki toplam fil sayısı 2 bin 300 civarında. Bu filler Tayland’a da Myanmar’a da Laos’a da çok paralar kazandırdı zamanında, çünkü bunların atalarının oluşturduğu kervanlarla Altın Üçgen ’den Chiang Mai’ye giden 200 kilometrelik yolda tonlarca afyon taşındı. Chiang Mai’den de müşterilere dağıtıldı afyon, kimi ilaç için, kimi gıda için kimi de uyuşturucu için.”
Altın Üçgen
Tibet’te Himalaya buzullarından doğan Mekong Nehri doğuya doğru başladığı yolculuğunda önce Çin’i, ardından Myanmar, Laos, Tayland, Kamboçya ve Vietnam’ı geride bırakarak Güney Çin Denizi’nde yolculuğunu tamamlar. Bu 4 bin 909 kilometrelik yolculuk boyunca muson yağmurları nehri besler, nehir de geçtiği toprakları. Asya kıtasının bu en geniş nehri Tayland’ın Laos sınırının bir bölümünü çizer, aynı zamanda kuzeyden inerken Myanmar ve Laos sınırının da bir bölümünü oluşturur. Bu üç ülkenin Mekong üzerinde birleştiği bölge “Altın Üçgen” olarak bilinir. Afyonun maddi değeri, bu bitkinin bölgede zamanla “kara altın” olarak anılmasını sağlamış. Bir dönem para yerine altın ile takas edilmiş afyon. Hatta sahteciliği önlemek için takas sırasında afyon da altın da ortadan kesilir ve kontrol edilirmiş. Bölgedeki afyon ticaretinin getirdiği altınlar da zamanla bölgenin adını koymuş. Halen tahtta olan Tayland Kralı Bhumibol Adulyadej’in önderliğinde üç ülkede de illegal afyon ticaretinin önüne geçilmiş bulunuluyor. Kullanan ve satanlara idama varan ağır cezalar getirilmiş. Kral bölgedeki dağ köylerini tek tek gezerek afyon yerine ekebilecekleri pirinç, çay, kahve gibi ürünlerin yetiştirilmesini bizzat öğretmiş köylüye.
Tayland Krallığı Güneydoğu Asya’nın tam merkezinde yer alan 65 milyon nüfusu ile bölgenin önemli ülkelerinden. Myanmar, Laos, Kamboçya, Malezya, Tayland Körfezi, Andaman Denizi ile çevrelenmiş Tayland tarih boyunca sömürge olmadan günümüze gelen Güneydoğu Asya’nın tek ülkesi. Bu durum nüfusun yüzde 75’ini oluşturan Taylandlılar için gurur kaynağı. Yüzde 15 i oluşturan Çinliler ve diğer Asya kökenliler için de durum aynı aslında. Dönem dönem patlak veren aşırı milliyetçi girişimler Budizm ve Tay felsefesinin ılımlı bakış açısı karşısında her zaman etkisini kaybetmiş. İlk Siyam (Tay) Budist Krallığı Sukhothai 12. yüzyılın başında kuruldu ve yerini 14. yüzyıl ortalarında Siyam Krallığı’na bıraktı (Ayutthaya Krallığı). 1939 yılına kadar Siyam Krallığı olarak anılan ülke, 1932 de kanlı bir devrim geçirdi ve bu tarihte meşrutiyet yönetimine geçildi. Tayland günümüzde de anayasal monarşi ile yönetilmeye devam ediyor. Krallık yapısının bozulmamasında Kral Bhumibol Adulyadej’in halk tarafından gördüğü saygı ve sevginin önemi çok büyük. Bu sevginin ispatı neredeyse her köşe başında, dükkânlarda, evlerde, tapınaklarda, ulaşım araçlarında asılı olan kral resimleri. Kral ile ilgili herhangi bir şaka yapmak, eleştiride bulunmak, hakaret etmek halkın kendisine yapılmış bir saygısızlık olarak görülüyor. Bütün bunlar kanuni olarak da yasaklanmış. Bhumibol 1946’da tahta oturduktan sonra günümüze kadar geçen 65 yıl ile Tayland’ın en uzun hüküm süren ve dünyanın da yaşayan en uzun tahtta kalan kralı. Öyle ki hükümdarlığı boyunca 27 başbakan, 18 askeri darbe ve 16 anayasa gördü. İş ve finans dünyasının dergisi Forbes’te 2010 yılında, 30 milyar dolarlık serveti ile en zengin kraliyet üyeleri listesinde Arap şeyh ve krallarını da geride bırakarak ilk sırada yer aldı.
Altın Üçgen ’in hemen yanı başındaki şehir Chiang Rai’de serbest rehberlik yapan 31 yaşındaki Wa Woon Why, kralı sevme sebeplerinden birinin, servetini halk ile paylaşması olduğunu söylüyor. “Kral tahta geçer geçmez uyuşturucu ile mücadeleye başladı. Afyon üretimi yerine normal tarım yapmaları için köylüye devlet teşvikleri verdi. Birçok köylüye kendi servetinden toplu para yardımı yaptı. Kraliyet bütçesini bu tip yardımlara yönlendirdi. Kralımızı bu sebeple çok seviyoruz, çok iyi bir insan o. Biz Taylandlılar tarihimizde her kralı sevmeyiz ama bunun yeri başka. Bu sene 85 yaşına girecek, çok yaşlandı. Ondan sonra büyük ihtimal ile oğlu kral olacak. Ona da saygımız var ama babası gibi değil. Kadın ve uyuşturucuya düşkün olduğu konuşuluyor. Kralımız ölürse belki de krallık son bulur kim bilir?”
Woon ’un rehberlik yapabilecek seviyede İngilizce öğrenmesi Tayland okullarında olmamış. “Burada İngilizce öğrenmek neredeyse imkânsız. Ben lisedeyken bir kız arkadaşım vardı, üniversite için beraber Bangkok’a gittik. Öğrenci iken beraber yaşadık. Annem bunu öğrenince bana gönderdiği harçlığı kesti. Ben de hem çalıştım hem okudum. Okul bitince Chiang Rai’ye geri döndüm. Bir sene sonra Kung da yanıma gelecekti ama dönmedi. Bir süre sonra bana 52 yaşında bir Alman ile beraber olduğunu söyledi. Öfkeden deliye döndüm. Pes etmemeye ve Kung’u geri almaya karar verdim. Adamla konuşup Kung’u geri alacaktım. Bunun için İngilizce öğrenmeliydim ve gönüllü batılıların eğitim verdiği bir dil kampına katıldım dört ay boyunca. Sonunda İngilizceyi öğrendim ve kampta birçok arkadaşım oldu, çok güzel vakit de geçirdim. Daha sonra sinirim de geçti. Kung’u daha iyi anladım, geleceği için bunu yapması gerekiyordu. Zaten evlendiler. Ben de onların sayesinde dil öğrendim ve güzel bir mesleğim oldu. Şimdi 18 yaşında sevdiğim bir eşim var, altı aylık da hamile. Aslında çok mutlu ve şanslıyım.”
Üçgenin Kapısı
Mekong ’un önemli kollarından olan Ruak Nehri etrafına kurulmuş olan Chiang Rai, Myanmar sınırına yerleşmiş bir şehir. Altın Üçgen’e açılan kapı olarak da adlandırılan kentin etrafındaki dağlık alanlardaki eğim afyon yetiştirilmesi için uygun zemin oluşmasını sağlamış. Son dönemlerde de her türlü ürün ekilir olmuş bu bereketli topraklara. 1786’da Tayland topraklarına katılan şehir 1980’lere kadar Taylandlılarca rağbet görmemiş ama 80 sonrası diğer bölgelerden buraya Taylandlı göçü başlamış. Chiang Rai modern Budist tapınak konseptinin önemli örneklerinden biri ile popüler son dönemlerde. Wat Rong Khun diğer adıyla “Beyaz Tapınak” şehrin gri tonları içinde inci gibi parlıyor. Taylandlı görsel sanatçı Chalermchai Kositpipat’ın tasarladığı tapınağın büyük bölümü gene aynı sanatçının kendi maddi imkânları ile yapılmış. Dış görüntüsünde ressam kendi tarzı olan modern mimari ile Tay Budizm’i mimarisini harmanlamış ve tüm yapıları beyaza boyamış. Beyaz renk Buda’nın saflığını ve bilgeliğini temsil ediyor. İç duvarlarda ise modern, hatta birazda çizgi roman tadında tasvirler var. Batman, Süpermen gibi karakterler, Bush, Obama gibi liderler kaosu temsil ediyor. Yan duvarlarda bu karakterler fillerin üzerinde bir yolculuğa çıkıyorlar ve daha sonra da Buda bedeninde huzur buluyor tasvirler. Yapımına 1998 yılında başlanan tapınağın bir diğer özelliği de hiç bitmeyecek olması. Sürekli boyanıyor, resimler değiştiriliyor, yeni binalar yapılıyor. Kositpipat için tapınak aynı zamanda dev bir tual.
Çin malı motosikletlerin çıkardığı gürültü ve egzozlardan gelen çiğ benzin kokusu, sokak satıcılarının bağırışlarına ve pişirdikleri pat thai ağırlıklı bol soslu, sebzeli, tatlı, ekşi, acı karışımı yemeklerin farklı kokularına karışıyor. Fransız Jeane Mann, Chiang Mai’nin Ratchadamnoen Caddesi’ndeki yerel lokantalardan birini işletmeye başlayalı henüz bir hafta geçmiş ve Taylandlı çalışanlarına tecrübesizliğini belli etmemeye çalışıyor. Lokantada öğle saatleri ve tüm masalar dolu. Jeanne mutlu bir şaşkınlık içerisinde. Daha önce sırt çantası ile turist olarak geldiği bu coğrafyada, kendisi gibi binlerce batılının daha önce denediği gibi hayatının geri kalanını burada geçirme niyetinde. Birden seri hareketlerle servis yapan iki Taylandlı garson masaların arasında çarpışıyorlar. Garsonların tepsilerinin havada süzülüşünü seyreden Jeanne olacakları görmemek için gözlerini kapıyor ama duyduğu gürültü, kırılan tabak ve bardak sesleri olup biteni gayet net anlatıyor. Tüm yemekler yerlerde, müşterilerin kıyafetleri batmış, servis tabakları bardakları kırılmış. Olay yerine yönelip garsonları azarlayıp, müşterilerden özür dilemek için hamle yaptığı anda gördüğü manzara karşısında bir an duraklıyor. Önce iki garson birbirine bakarak kahkahalar ile gülmeye başlıyor, ardından da üstü başı batanlar ve diğer tüm Taylandlı müşteriler onlara katılıyor. Herkes karnı ağrıyana kadar gülüyor. “İyi ki bu kaza olmuş, ne kadar da iyi olmuş, güldük eğlendik” havası var ortamda. Jeanne’in Taylandlıların yaşama bakışının diğerlerinden farklı olduğunu o anda anlıyor. Bir şeylerin kırılmasının kötü bir kavram olduğunu biz Batılılar yarattık, burada ise bu durum kötü bir şey değil hatta komik bir durum. Bu kadar basit. Taylandlılara göre insanlar işlerinde sadece çalışmamalı, gülmeli eğlenmeli, mutlu olmalıdır. Jeanne bu insanların hayata pozitif bakışının kendisini buraya çektiğini anımsayıp, garsonları azarlama fikri aklından geçtiği için mahcup, kahkahalara eşlik ediyor.
Altın Üçgen’den yola çıkan fil kervanlarının son durağı Chiang Mai günümüzde Tayland’ın Bangkok’tan sonraki ikinci büyük şehri. Kent şehrin dokusu bozulmadan modern ve tarihi yapılar ile uyumlu bir şekilde genişlemiş. Binaların iki üç katlı olması da şehir havasından daha çok kasaba atmosferi oluşmasını sağlıyor. Chiang Mai sırtını Doi Suthep (1676) dağına dayamış. Son yıllarda artan motosiklet trafiğinin sonucu oluşan hava kirliliği dağdan gelen temiz hava ile bir nebze de olsa dengelenmeye çalışılıyor.
Bölgede her ne kadar suç oranı düşük olsa da şehrin merkezinde bir kadın hapishanesi mevcut. Bu hapishanedeki kadınların çalıştığı masaj salonu diğer masaj salonlarına göre daha fazla rağbet görüyor. Burada çalışan Lin Huy “benim bir ayım kaldı” diyor. “Son altı ayı burada geçirebiliyorsunuz isterseniz. Hem Tay masajının nasıl yapıldığını öğrenip bir meslek kazanıyoruz, hem de tüm mahkûm kadınlara yardım ediyoruz. Buranın geliri hapishaneden çıkan mahkûmların hayata kazandırılabilmesi için çeşitli projelerde kullanılıyor. Bizim halkımız çok iyi, normal bir masaj salonu yerine bizi tercih ediyorlar”. Diğer masajların aksine Tay masajında ovma yerine, belli noktalara baskı uygulama ve germe tekniği kullanılıyor. Binlerce Taylandlı kadın bu konuda uzmanlaşmış. İstedikleri gibi bir iş bulamadıkları zaman, Tay masajı sayesinde para kazanabiliyorlar. Üstelik sokağın köşesine bir şezlong ve tabure koyarak bu hizmeti vermek mümkün.
Chiang Mai’deki 300’den fazla Budist tapınağının şehir merkezinde bulunması şehrin görünümüne zenginlik katıyor. Ayrıca günlük hayata katılan Budist rahip sayısı (monk) da bir hayli fazla. Tapınak bahçelerinde resim yapan ya da arkadaşlarıyla futbol oynayan monklara rastlamak olası. Monk olmak sanıldığının aksine Tayland Budizm’inde hayattan kopmak demek değil aksine hayatın içinde olmak. Şehrin en heybetli ve eski tapınaklarından Wat Cheidi Luang’ın bahçesindeki dev Buda anıtını çevreleyen altı fil heykeli Buda’yı koruyor. Aynı bahçede Mahamakut Budist Üniversitesinin Lanna Kampüsü’ndeki öğrenciler hayatın daha da içinde olmak için İngilizcelerini gelen ziyaretçiler ile konuşarak geliştirmeye çalışıyorlar. Bahçede Monk Chat Köşesi (Budist Rahipler ile sohbet köşesi) tabelasının bulunduğu alanda turuncu bezlere sarılı monk adayları turistler ile sohbet ediyorlar. Turist nereli ise o ülkenin ünlüleri, spor ve müzik gibi evrensel konular üzerinden sohbet devam ediyor. Turistler de Budizm ile ilgili meraklarını gideriyor.
Rahip adaylarından Chua Yi Chong’a bir turist soruyor : “Kızlar, eğlence, para kazanmak, gezmek ve teknolojiden yararlanmak gibi nimetler dışarıdayken neden bu yolu seçtin?” Yi Chon’un verdiği cevabın doğruluğu ve sadeliği turistin bu anı asla unutamayacağı türden : ”Çünkü bu daha basit”.