Ağdaki Balıkçılar

Günün ağarmasına daha bir kaç saat var. Büyükdere Sahili’ne demirleyen Poyraz’ın sadece güverte ışığı yanıyor, ortalıkta kimseler yok, İstanbul sokakları gibi sakin her yer…

Yazı ve fotoğraf: Ufuk Sarışen

İstanbul’daki ağ balıkçıları genelde Karadeniz’den mevsimlik işçi olarak geliyorlar. Bunun yanı sıra Doğu ve Güneydoğu’dan, Balkanlar’dan ve Karadeniz ülkelerinden gelenler de var. Tekne sahipleri genelde aynı işçilerle çalışmayı tercih ettikleri için, hastalık ya da yaşlılık gibi istisnai haller dışında ekiplerde çok büyük değişimler yaşanmıyor. Bu gibi durumlarda zorda olana yardım eden, yine tekne sahibi oluyor. Ayrıca, zorunlu olarak ayrılan balıkçının yerine oğlunu ya da akrabasını işçi olarak tekneye almak da artık bir gelenek halini almış. Rumeli Feneri, Rumeli Kavağı, Büyükdere, Poyrazköy, Şile ve Yenikapı balıkçıların İstanbul’daki en önemli limanlarından.

İstanbul sularında bulunan balıklar yerli ve göçmen olarak ikiye ayrılıyor. Göçmen balıklar her yıl bahar aylarında Karadeniz’e çıkarak burada üredikten sonra, güz aylarında kışı geçirmek üzere Marmara ve Ege’ye dönüyorlar. Büyük teknesi olan balıkçılar da bunları Karadeniz’den Ege’ye, hatta Akdeniz’e kadar izliyorlar. Bu balıklar, İstanbul’da boğazdan geçiş yaptıkları dönemde avlanabiliyor. Yerli balıklar ise yıl boyunca İstanbul sularında. Bunlar arasında ticari anlamda en önemli olanlar lüfer, palamut, uskumru, kolyoz, tekir, barbunya, kefal ve bolca bulunan istavrit. Ancak Karadeniz ve Marmara eski günlerindeki balık çeşitliliğini ve verimliliğini ne yazık ki kaybetmiş durumda. İstanbul sınırları içerisinde gırgır tekneleriyle ağ balıkçılığı yapan balıkçıların kazançları da her geçen gün azalmaya başlamış. Gelişmiş radar ve bilgisayar sistemleriyle yapılan avlanma, balığın üremesine engel olduğu gibi, aşırı sayıda tüketilmesine de sebep olmuş. Özellikle yumurtlama dönemindeki balıkların ve yavruların yakalanması bir sonraki sezonun bereketsiz geçmesindeki en büyük etken. Bu nedenle, resmi olarak yaklaşık 8 ay süren avlanma sezonu (Eylül – Mayıs) neredeyse 4 aya inmiş durumda.

İstanbul`da balıkçılık, Bizans döneminde de çok önemli bir gelir kaynağıymış. Her yıl Boğaz`dan geçerek Karadeniz`den Ege`ye göç eden palamutlar, neredeyse kentin simgesi olmuş. Özellikle, “Altın Boynuz” olarak ün yapan Haliç, palamut zenginiymiş. Türkiye’de balıkçılığın endüstri haline gelmesi 20. yüzyılın ikinci yarısına denk geliyor. 1980’lerin sonuna doğru devlet teşvikiyle tutulan balık miktarı ve kazanç en üst seviyelere ulaşıyor. Ancak sonraki yıllarda, hatalı avlanma sonucu balık stokları ciddi bir şekilde azalıyor. Bugün Marmara’da 200, Karadeniz’de 163, Ege Denizi’nde 300 ve Akdeniz’deki 540 balık türünden sadece 55’i ticari olarak yakalanıp, satılabiliyor. Buna rağmen, İstanbul Bölgesi Su Ürünleri Kooperatifler Birliği Başkanı Ali Güney, 2 milyon 400 bin kişinin suda ve karada çalışarak sektöre hizmet verdiğini söylüyor. 1980’lerin sonunda 8 bin 500 civarında olan ruhsatlı tekne sayısı günümüzde 19 binlere dayanmış durumda. Deniz aynı deniz, balık aynı balık ama kazançlar tekne sayısındaki artışla beraber azalmış. Rekabet de kızışmış haliyle. Sezon boyunca süren bu telaşın sonunda teknelerin elde ettiği kazanç, kaptan tarafından balıkçılara “pay” ediliyor.