Elazığ; Metruk Maden

Dağların gözeneklerinden kaynayan suların ırmak olup uzun uzun akmaya başladığı yerdeyim. İnceden akan Maden Çayı güneye doğru çoğaldıkça Dicle’ye dönüşüyor. Güneşin cılız ışığında bile dağlar renkten renge giriyor. Kayanın, taşın içinde sakladığı cevherler yer yer som yeşil, bakır çalığı ve puslu bir kahverengi olup karşıma çıkıyor.

Yazı: Mehmet Sait Taşkıran / Fotoğraflar: Serpil Polat

Bağrı delik dağların arasında gizlenmiş bir şekilde Elazığ’ın Maden ilçesi başlıyor. İlçenin hemen her yerinden görünen Mihrap Dağı’ndan kurtulan vadi boyunca karşılıklı yamaçlarda, çoğu iki katlı evlerden oluşan mahalleler taraçalar halinde yükseliyor. Maden Çayı’nın yay çizip güneye doğru yol aldığı yerde yükselen tepede ise geçmişte ders kitaplarında adı sıklıkla geçen zenginliğin yatağı bakır madeni, artık tütmeyen bacaları ve işletme binalarıyla hemen göze çarpıyor.

 

Bir zamanlar Etibank Maden İşletmesi denildiğinde akla gelen ilk yer olan Maden ilçesi bir kış günü eski günlerin geride bıraktığı tozun, toprağın içinde kalmış, terk edilmiş evlerle ve öylece bırakılmış dükkânlarla karşılıyor beni. Cami-i Kebir Mahallesi’nin ortasından geçen Atatürk Caddesi üzerinde dolanıyorum. Kış olmasına rağmen yüzünü gösteren güneşin altında, cadde kenarlarında taburelerde oturan Madenliler sohbete dalmışlar. Yaşlılar camiye yakın kahvelerde ezan sesine kulak kesilmişken sayısı az olan gençler ise kahveden kahveye fink atıyorlar. Geçmişte bu küçük ilçenin işçi ve memurlardan oluşan nüfusu ile birlikte belki de doğunun en canlı yerlerinden biri olduğunu duymuştum. Hemen her caddede her yokuşta ve her sokakta sayısız anı gizli. Önce ilçenin tanınan eşrafından Ahmet Durmuş’un davetine icabet edip ayakkabı dükkânında sohbete koyuluyoruz. Durmuş arada bir başındaki kasketi düzeltiyor, nemli gözleriyle geçmişe dalıyor, hüzün ve öfkeyle karışık o günleri anlatıyor.

“Buranın ayakkabı dükkânı olduğuna bakma. Ben esasen terziyim. Artık ihtiyaç kalmadığından dükkânı çevirdik. 1950lerden 90lı yıllara kadar şu gördüğün Atatürk Caddesi ve tepedeki maden fabrikasına çıkan İşletme Caddesi terzilerle doluydu. Fabrikadaki işçiler dağıldığında çarşıda insan seli olurdu. Bu küçük dükkânda dört kişi çalışırdık. Kumaşların en iyisi Maden’e gelirdi. İşçilere, memurlara giyim kuşam yetiştirelim diye kimi zaman sabahlara kadar çalışırdık. Biz, bir zamanlar ilçenin merkezi sayılan Arpa Meydanı eşrafındandık. Babam da Maden’in bilinen simalarından Manifaturacı Muhlis Efendi’ydi. Esnaf ahali kültürlüydü. İlçenin ortasından geçen Leylo Deresi’nin çevresinde Memurlar Kulübü, çay bahçeleri, sohbetin muhabbetin döndüğü mekânlar vardı.”