Kırkpınar’ın Rövanşı “Dirmil Güreşleri”
Dirmil Altın Sipsi Yağlı Pehlivan Güreşleri pek bilinmese de Kırkpınar güreşlerinden bir hafta sonra yapılıyor. Bu özelliği ile Kırkpınar’ın rövanşı niteliğinde. Kırkpınar’a katılan bütün başpehlivanlar Dirmil güreşlerine de katılıyorlar.
Yazı: Yusuf Erkan / Fotoğraflar: Umut Kaçar
Çocukluğumun Dirmil’inde unutamadığım sahnelerden biri de çınarlar altında dinlenirken Hüseyin Çokal, Mehmet Güçlü ve Saffet Kayalı gibi pehlivanların arzı endam ederek güreşleri muştulamalarıydı. Halk kaslı, yargınlı, zeytinyağı yanığı iri yarı pehlivanlara nasıl da ilgi gösterirdi. Tanışlar pehlivanlarla sohbeti hemen koyultur, onlara bir yıl içinde yaptıkları güreşler hakkında sorular sorarlardı. Dirmil’in yörede namlı davul zurna ekibi güreş havalarını çalarken bazen Cazgır Şirin Mehmet bazen Cazgır Ömer Ali Birşen megafonla pehlivanları okşamalar eşliğinde halka tanıtırdı. Okşanan pehlivan önce mütevazı bir şekilde ellerini havaya kaldırır, sonra göğsüne koyardı. Pehlivanların bu mütevazılıkleri bana güçleriyle ters orantılı gibi gelirdi. Ben çocuk halimle pehlivanlara fazla yaklaşmamaya çalışırdım, çekinirdim çünkü onlardan.
Dirmil güreşleri cuma günü açılışı yapılarak üç gün sürer, pazar günü başpehlivanlık güreşleriyle sona ererdi. Cumartesi günleri halkın “Güreşin hası” dediği, hilesiz hurdasız güreşen, geleceğin başpehlivanları olan çocukların ve gençlerin güreşleri olur, izleyiciyi kendine çekerdi. O yıllarda şimdiki gibi tribünler yapılmamıştı ve güreşler kavak dallarının örttüğü çardaklar altında izlenirdi. Ben, babamın arkadaşlarıyla birlikte Akpınar Yaylası’ndan inip güreşleri izlediğimi hatırlıyorum. O yıllardaki güreş izleyicisi çok daha bilinçliydi. Güreşler bir yandan izlenir bir yandan yorumlar da yapılırdı. Pehlivanların özellikleri, hangi pehlivanın hangi oyunda üstün olduğu, kim ne yaparsa diğerini yener, bilirdi seyirci. Bir oyuna düşen pehlivanın nasıl karşılık vermesi gerektiği konusunda da bilgi sahibi idiler. Ben güreş oyunlarını babamdan ve arkadaşlarımdan öğrenmiştim. O yıllarda edindiğim bilgilerin üstüne pek bilgi koyamamışımdır güreşte. Babam Bayram Erkan’ın, cazgırın “Pehlivan… pehlivan… altta kaldım diye yerinme, üste çıktım diye sevinme” okşaması yanında “Yağlı güreştir bu, hiç belli olmaz, kayıverir, üstteyken alta geçiverirsin” gibi deneyim kokan bir cümlesini hiç unutamam mesela.
Güreşleri izlerken satıcılar da eksik olmazdı çevremizde. Özellikle çocuklarıyla güreşleri izlemeye gelenlerin etrafında satıcılar pır dönerdi. Çünkü çocuklar bir şekilde mızmızlanır kağıt helvalardan, çeşitli şekerlemelerden, meşrubatlardan, dondurmalardan, kar şerbetlerinden isterlerdi. Bazen güreşçilerin altında ezilme tehlikesi geçirirdik. Sürekli tetikte izlemek zorundaydık güreşi, özellikle çayırın kıyıcığında oturanlar. Pehlivanlar güreşe güreşe yanımıza kadar gelince hemen ayaklanır, geriye doğru çekilirdik. Özellikle bir pehlivanın diğerinin tek ayağını tuttuğunda ve rakip pehlivanın diğer ayağını kaptırmamak isterken geri geri çekilmeye başladığı anlarda, bizler hemen ayaklanırdık. Güreşleri, meydanı çevreleyen birinci halkada erkekler ve çocuklar ikinci halkada ise civardaki evlerin balkonlarına doluşan kadınlar izlerlerdi. Onlara uzaktan bakınca sadece pullu beyaz geleneksel başörtüleri görülürdü. Çayırda Dirmil yöresinden bir pehlivan varsa bazen onun anası, bacısı, akrabası, yavuklusu olan kadınların tezahüratları işitilirdi. Ben o yıllarda güreşler kadar toplumumuzun kadınlı erkekli izlediği başka bir spor dalı olmadığını düşünürdüm fakat şimdilerde durum daha farklı tabi.
Türkiye’nin en önemli güreş organizasyonlarından birine ev sahipliği yapan Dirmil’in güreşlerinin tekmil Teke Yöresi’nde ilgi gördüğünü söylersem abartmış olmam sanırım. Burdur ve ilçeleri yanında komşu illerden gelen izleyiciler de güreş meydanını doldururlardı. Türkiye’nin hangi yöresinden pehlivan gelmiş ise onun özel izleyicileri ve bazen turistler de tribünde yerlerini alırlardı. Güreş günlerinde Dirmil esnafı canlanır, satışlar artar en üst düzeye çıkardı. Çınarlar altında Dirmil ekibinin çaldığı davul zurna eşliğinde ağalık seçimi de olurdu. Bir koça en fazla parayı veren kişi güreş ağası seçilirdi. Güreş ağası bazen Almanya’da çalışan bir gurbetçi kadın olurdu ya da zengin bir kadın. Güreş ağası daha sonra yine davul zurna eşliğinde tribünleri selamlayarak güreş sahasını turlardı. Bilet satışlarından da hatırı sayılır bir gelir elde edilirdi. Kapıları tutanlar eşi dostu görmezden gelir, beleş olarak da sahaya girenler olurdu.
Ben güreşleri izlemeyi tercih eden biri olarak şu ana kadar hiç güreşmedim nedense. Hep belli mesafede durdum güreşe. Oysa çocukluğumda Dağiçi Ovası’nda inek güderken arkadaşlarımız uygun çayırlar buldular mı hemen güreşe başlarlardı. Güreş için biçilmiş kaftan olan Gökseki çayırında Kuş Osmanı’nın yaptığı güreşler unutulmazdı. O dönemlerin düğün ve çayır güreşlerinde aslolan güreşmekti. Güreşçiler birincilik ikincilik hedefinden çok toplum önünde güreşecekleri için bir fırsat bulduklarına sevinir, peşrevlerini çekerek güreşe tutuşurlardı.
Geleneksel Dirmil Altınsipsi Yağlı Pehlivan Güreşleri’ne gelinceye kadar Dirmil’de güreşler; düğün güreşleri ve çayır güreşleri şeklinde iki koldan devam etmişti. Dirmil’deki geleneksel güreşlerin kökeninde ise Gölhisar’da yapılan güreşler yatıyordu. Gölhisar Orman İşletme Müdürü Ali Genek, 1987’de Gölhisarlı gençlerin güreşe olan tutkusunun farkına varınca Orman İşletme bünyesi altında bir güreş takımı kurmuştu. İlk yıl il içindeki müsabakalarda ikinci turdan yukarı çıkamayan güreşçiler ikinci yıldan itibaren daha üst turlara yükselmişler ve deneyim kazanmışlardı. Ali Genek’in Gölhisar’dan ayrılmasıyla ekip dağılsa da 1995’te Gölhisar Yağlı Pehlivan Güreşleri büyük çaplı düzenlenmiş ve geleneksel hale getirilmesi planlanmıştı.
Aynı yıllarda Dirmil’de de Gölhisar güreşlerine paralel güreşler yapılıyordu. Gölhisar Yağlı Pehlivan Güreşleri 1986 yılına kadar Kırkpınar’dan bir hafta sonra yapılıyordu. Fakat yönetici ilgisizliği nedeniyle katılım azalınca güreşler Dirmil’e ihale kalmıştı. Dirmil’de önceden Gülpınarı, Ölçekler Çayırı ve Esmermarı’ndaki çayırlarda yapılan güreşler en son günümüzdeki Efekli Güreş Sahası’na alınmıştı. 1987’de Efekli Mevkii istimlâk edilerek belediye tarafından satın alınmış, spor ve güreş sahası olarak düzenlenmişti. Aynı yıl saha Kırkpınar Yaylası’ndan ve Akpınar Yaylası’ndan getirilen çimlerle bezenmişti. Dirmil güreşleri 1992’de geleneksel hale getirilmişti. Federasyon 1.Sınıf Güreş Kategorisine almıştı Dirmil güreşlerini. 5-6’sı kuleye, 15-20’si sahaya olmak üzere 20-30 arası hakem yazılmıştı. Gölhisar güreşleri cılızlaşınca Dirmil ön plana çıkmaya başlamıştı. Güreşler o zamandan bu yana Dirmil’in sesini güreş severler camiasında yurt çapında duyurur hale gelmişti. Kırkpınar’a katılan nice başpehlivanın yolu Dirmil güreşlerinden de geçmişti. Dirmil güreşlerinde üç yıl üst üste başpehlivan olan güreşçiye “Altın Sipsi Ödülü” veriliyordu. Bu ödülü şimdiye kadar 1994, 1995 ve 1996 yıllarında başpehlivan olan Ahmet Taşçı kazanabilmişti.
Dirmil güreşlerine Türkiye’nin farklı yerlerinden gelen güreşçilerin yanı sıra zaman zaman civar köylerden katılan güreşçiler de olmuştu. Ama Dirmil Altınsipsi Yağlı Pehlivan Güreşleri denilince yörede akla gelen ilk pehlivan Ramazan Çınar’dı. Güreş meydanının tam karşısındaki evin odaları ve koridor, fotoğraf sergisi gibiydi Ramazan’ın. Güreşlerde çekilmiş fotoğraflardı bunlar. Bir köşede ise 50’yi aşkın madalya asılıydı. “Babam Duran Çınar güreşçiydi. Dirmil Güreşleri zamanı bizim ev pehlivandan geçilmezdi. Hüseyin Çokal, Mehmet Güçlü, İsmail Ogan, Mehmet Ogan ve Kemal Tokmak gibi ustalar evimize konuk olurlardı. Onların etkisi ve babamın teşvikiyle güreşe başladım” diyordu. Eskiden öyleydi. Dirmil’e gelenlerin kalabileceği otel olmayınca tanrı misafiri olarak Dirmillilerin evlerinde kalırlardı. Güreşçileri üleşemezdi Dirmilliler. Pehlivanın sağ elini tutan “Bende kal!”, sol elini tutan “Bende kal!” derdi. Pehlivanlar davet edenlerin hiçbirini kırmak istemezlerdi ama sonuçta ya tanıdıkları birinin evinde kalırlardı ya da Kaba Duran gibi Dirmilli pehlivanların evinde. Ramazan, evlerinde kalan pehlivanların arasında büyümüştü. Küçük yaşlardan itibaren onların konuşmalarını, atışmalarını, birbirlerine olan sataşmalarını dinleyip durmuştu. Böyle olunca bir pehlivanlık sevdasıdır tutuşmuştu yüreğinde. Beklediği fırsat dört yaşında kapısını çalmıştı. Güreş meydanında içi karla dolu kovada gazoz satarken on iki yaşında bir pehlivana rakip çıkmayınca soyunup çizgili pijamasıyla ilk güreşini tutmuştu. Evlerinde kalan cazgır Şirin Mehmet “Babası bir yanda oğlu bir yanda güreşiyor” diye anons etmişti onu. İlk güreşinde yenilince hırsından ağlamıştı ama işin peşini bırakmamıştı. Zamanla ustalaşmıştı güreşte. “Ağırlık, koşu gibi idmanların yanında servilere tırmanıp en uçtaki üzüm salkımlarını alarak çalıştım ben. Gençlik yıllarında yenmediğim pehlivan kalmadı çevrede” diyordu. Sonra yolu Milas’a düşmüştü Ramazan’ın. Antrenör Ahmet Kozak’tan güreş oyunlarını ve karşı oyunları öğrenmişti. Onun özel ilgisine mazhar olmuştu bu kez. “1986 yılıydı. Bütün kış sıkı antrenman yaparak geçirdim. Baharda Giresun’a gittik. En seri tuşları ben yaptım. Gençler Türkiye şampiyonu oldum.” Daha sonra “Güreşin dünya şampiyonası” dediği Kırkpınar günleri başlamıştı. Kırkpınar Güreşleri’nde farklı kategorilerde üç kez dördüncülük, bir kez üçüncülük elde etmişti. “Şu anda Kırkpınar’da başaltına güreşiyorum. Elde ettiğim en iyi derece 1996’da 635. Kırkpınar Güreşlerinde baş ortada üçüncülük.”
Ramazan, Dirmil Altınsipsi Yağlı Pehlivan Güreşleri’nin önem bakımından Türkiye’de üçüncü sırada olduğu görüşündeydi. “İlk sıra tabi ki güreşin olimpiyatı dediğim Kırkpınar’ın. İkinci sırada ise Tarihi Elmalı Güreşleri vardır. Sonra Dirmil.” Dirmil Altın Sipsi Yağlı Pehlivan Güreşleri pek bilinmese de Kırkpınar güreşlerinden bir hafta sonra yapılıyordu. Bu özelliği ile Kırkpınar’ın rövanşı niteliğindeydi. Kırkpınar’a katılan bütün başpehlivanlar Dirmil güreşlerine de katılıyorlardı. Ramazan “Pehlivanları Dirmil’e çeken güreşler kadar, havası, suyu ve kebabıdır” diyordu. Ona göre yazın sıcaktan bunalan insanlar yılda bir kez de olsa Dirmil’e gelip oksijeni bol ortamda bir iki gün geçirip nefes alabiliyordu. İki gün süren güreşlerden sonra pehlivanlara Gülpınarı Gazinosu’nda Dirmil Kebabı verilip uğurlanıyordu.
Kırkpınar’da seni en çok ne etkiledi soruma Ramazan “Sürekli çalan davullar ve zurnalar” karşılığını veriyordu. Dirmil kökenli bir güreşçi olmanın avantajıyla Kırkpınar’ın davul ve zurna ekibini değerlendirebiliyordu. “Ben güreşçiyim. Yurdun değişik yerlerinde güreştim. Milas tarzı, Edirne tarzı nedir, az çok kulak aşinalığım vardır. Oralarda yarısı çalar, yarısı düzdür, işte yarısı ritimdir. Hiçbir yörede Dirmil’deki gibi çalınmaz zurna. Dirmil’de ritimse herkes ritim çalar, düz ise herkes düz çalar. Diğer yerlerde biri iyi çalar diğerleri onu destekler, Dirmil’de herkes iyi çalar.”
Ramazan’a göre Dirmilli Mahmut Kılınç, Fethiyeli Mümin ustadan öğrendiği zurnayı “Sipsiye uydurmak, yakın sesleri elde etmek için sağından solundan biraz kesip, değiştirip zurnada Dirmil tarzı denebilecek bir tarz oluşturmuştu. Onun etkisiyle Dirmil’de birçok zurna ustası yetişmişti. “Mahmut dayının söylediğine göre 1942’lere kadar Dirmil ekibi diye bir şey yoktur. Daha önce Fethiye’den Mümin usta gelir, üç ay kadar Gülpınarı’ndaki köy odasında kalır, çalgı çalar, düğünleri eder gidermiş. Daha sonra Mahmut dayım mal güderken malın arkasında zurna çalmaya başlamış. Dedem Mümin ustaya ‘Bu çocuğa biraz yardımcı ol, neyse parası veren, zahiresi filan’ demiş. Mahmut usta zurnada bir şey yapmış ama Mümin ustanın çaldığı gibi değil. Dirmil zurna olarak ayrı bir ekol oluşturmuş. Türkiye’de hakketen ayrı bir şey.”
Ramazan Çınar son olarak Dirmil’e özgü başka hiçbir yerde çalınmayan “Dirmil Güreş Havaları”ndan söz ediyordu. On civarındaki güreş havası “tek tokmak” ve “çift tokmak” çalış tekniğinde icra ediliyordu. Dirmil güreşleri sadece Dirmil’e özgü olan bu güreş havalarıyla gerçekleştiriliyordu. Güreşler sırasında ayrıca ilçeyle özdeşlemiş olan sipsi resitali ustası tarafından sunuluyordu. Dirmil söz konusu olunca sıradan bir durumdu bu. Çünkü Dirmil, Burdur folklorunun temel taşı merkezlerden biriydi. Burdur folkloru eşittir Dirmil, Aziziye ve diğer yerlerin folklorunun toplamıdır demek yanlış olmazdı. Mahmut Kılınç’ın temellerini attığı Dirmil Ekibi kısa sürede tanınıp, yörede ses getirmiş, Gölhisar ve Elmalı’da yapılan güreşlerde çaldıktan sonra en son Dirmil güreşlerinde davul vurur, zurna üfler duruma gelmişti.
(Yusuf Erkan’ın “Dirmil” kitabından güreşle ilgili olan bölüm)